31 Aralık 2009 Perşembe

64-bit kurulan cd için eksik paket kalmadı

Bugün 64-bit kurulan Pardus için son eksiğimiz olan önyükleyiciyi nasıl halledeceğimize de karar verdik. Pardus'un 32-bitte kullandığı önyükleyici olan grub uzun süredir gelişimi durmuş bir yazılım. Yapması gereken işi fevkalade iyi yaptığından bir eksikliği de yok açıkçası.

Bizim açımızdan tek eksiği 64-bitte derlenmiyor oluşu. Diğer dağıtımlar ne yapmışlar diye baktığımızda onların grub'ı 32-bitte statik derleyip kullandıklarını gördük. Bugün biz de aynı yolu izledik ve sonuç olarak kurulan cd için eksiğimiz kalmadı.

En kısa sürede elimizdeki paketlerden[1] bir seçkiyle kurulan cd hazırlayabilmek için çalışıyoruz. Bu cd bizim için çok önemli bir eşiğin aşılması anlamına gelecek, çünkü bu cd'yi alan paketçiler kendi paketlerinin 64-bitte nasıl derlendiğini, ilave bir şey yapılmasının gerekip gerekmediğini görebilecekler. Pardus'un 64-bit gelişim süreci çok hızlanacak.

Biz de böyle büyük bir işin altından kalkabilmenin verdiği cesaretle kim bilir neler yapacağız...

ps: Yıllar önce çekilen 64 bit pardus videosunun yenisini[2] bugün çektik ;) Çekimlerin pek eğlenceli olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım.

[1] http://x86-64.comu.edu.tr
[2] http://www.youtube.com/watch?v=4YxztKhvwps

30 Aralık 2009 Çarşamba

Bursa Linux Etkinliğinin Ardından

Böyle etkinlikler hakkında nedense eskisi gibi yazmıyorum. Umarım bu, devamının gelmesi için bir başlangıç olur.

Geçen hafta cuma günü Bursa'da Uludağ Üniversitesinde bütün öğleden sonra süren bir Linux etkinliği oldu[1]. Mustafa Akgül hoca Ankara'dan, Enver Altın İstanbul'dan, biz de 3M ile birlikte Çanakkale'den konuşmacı olarak katıldık bu etkinliğe. Bursa pek dışarıdan bilinmese de bilişim ve özgür yazılım konusunda aktif bir şehir. Özgür Bilişim Derneği diye bir dernekleri bile var. Etkinliği düzenleyenler bizi pek sıcak karşıladılar. Birlikte eğlenceli bir yemeğin ardından seminer salonuna geçtik. Orta büyüklükteki bir salon tamamen doluydu. Bu kadar ilgi doğrusu şaşırttı bizi.

Akgül Hoca dinlemek isteyenin çok şey bulacağı şeyler anlattı. Ardından Enver 200'ün üzerinde slaytı çok kısa bir sürede, eğlenceli sayılabilecek bir şekilde sundu. Ben de "Pardus nedir, bu memlekete nasıl bir faydası var" gibi sorulara yanıt vermesini umduğum kısa bir sunum yaptım. Benden sonra 64bit tayfasından Metin ve Mete (Meltem bu seferlik sahneye çıkmamayı tercih etti, onu artık filmde oynatacağız) Pardus'un masaüstü uygulamalarından örnekler gösterdiler. İkisi de ilk seminerini veren konuşmacılar gibi değildiler.

Güzel bir akşam yemeğinin ardından berbat bir havada dört saat daha yoğun yağış altında araç kullandım ve gece yarısı yorgunluktan bitkin ama birlikte yolculuk yaptıklarından pek gururlu bir şekilde Çanakkale'ye vardık.

[1] http://gunluk.lkd.org.tr/2009/12/24/bursa-linux-etkinligi/

64-bit için kurulabilir cd pek yakında

Geçen hafta oldukça az paket içeren bir rootfs geliştirici sürümünü duyurmuştuk[1], şimdi sırada alfa var[2]. Alfa için 2010 Şubat'ını öngörmüş olmamıza rağmen takvimde bir değişiklik yapabilecekmişiz gibi görünüyor.

Geldiğimiz durumda 1200'ün üzerinde 64bit pisi paketini hazırlamış durumdayız[3]. Bu aşamada hedefimiz daha fazla paketi 64bit'e taşımak yerine kurulabilir bir cd hazırlamak olacak.

Belki de bir yeni yıl ISO'su yetiştirebiliriz, kim bilir...

[1] http://nyucel.blogspot.com/2009/12/pardus-corporate-2-x86-64-rootfs-042.html
[2] http://nyucel.blogspot.com/2009/10/64bit-pardus-surum-takvimi.html
[3] http://x86-64.comu.edu.tr

22 Aralık 2009 Salı

Pardus Corporate 2 x86-64 RootFS 0.42 hazır

Pardus'un Kurumsal 2 sürümünü temel alıp geliştirdiğimiz 64 bit sürümünün sadece geliştiricilerin kullanımına yönelik kök dosya sistemini paylaşmak istiyoruz[1]. Bu kök dosya sisteminde tüm system.base ve system.devel bileşenleri 64-bit derlenmiş bulunuyor. 64 bite uygun çekirdek ve geliştirme için mutlaka gereken vi ve subversion da bu kök dosya sisteminde mevcut. Daha fazlasını isterseniz 64 bit hazırladığımız paketler de şimdilik burada[4].

Bu kök dosya sistemini kullanabilmek için ayrı bir disk bölümüne veya sanal bir makineye kurmaya ihtiyacınız olacak. Sistemin şimdilik bir yükleyicisi (grub, lilo, vb.) olmadığından varolan bir yükleyicinin boot etmesine ihtiyacı var. Kullandığınız herhangi bir linux'un grub veya lilo'suna herhangi bir linux'u nasıl ekliyorsanız aynı şekilde bu kökdosya sistemini açtığınız bölümü de eklemeniz yeterli olacaktır.

Geleneksel hatırlatmaları yapmakta fayda var: bu kök sistemi bir deneme sürümüdür, yeni toolchain ile paket derlemekten başka bir amaç için uygun değildir. Bu paketleri herhangi bir Pardus üzerine kurmamanız gerekir (kursanız da çalışmazlar;)). Kullandığınız 32bit bir Pardus üzerinden bu kök sisteme chroot yapamazsınız (inatlaşmak için değil de uygun olanı bu değil diye yazıyorum).

/root dizini içine svn deposunun kök dosya sistemi hazırlandığındaki halini devel-x86_64 olarak koyduk. Sistem açıldığında bir svn up diyerek sadece aradaki farkları alıp paketlemeye başlayabilirsiniz. Belki başlamadan "PiSi paketlerini 64 bite taşırken neler yapılıyor" başlıklı yazımı[5] da okumak isteyebilirsiniz. Svn depomuz hakkında da bir yazı[6] var, okumadıysanız o da ilginizi çekebilir.

Kurulum için 64 bit işlemcili bilgisayarınızda şu adımları izlemek yeterli:

* Yeni kök sisteminin kurulacağı disk bölümünü hazırlayın. Belki [2] adresinindeki Pardus 2008 RootFS duyurusundaki adımlara bakmak isteyebilirsiniz.

* pardus-corporate2-rootfs-0.42.tar.bz2 dosyasını bu dizine açın. Dosya açıldığında ~1.3GB yer kaplayacaktır. /etc/fstab ve /etc/mtab dosyalarını sisteminize uygun hale getirin.

* İmaj açıldıktan sonra sisteminizi yeniden başlatabilirsiniz. Açılış için bir önyükleyiciye ihtiyacınız olduğunu yazmıştım. İşler yolunda giderse sisteminiz açılacaktır.

* root için pardus parolasını kullanarak oturum açıp geliştirmeye başlayabilirsiniz.

Bu x86-64 için ilk rootfs deneme sürümü olduğundan bir takım hataları olduğunu ihmal etmemelisiniz.

[1]http://members.comu.edu.tr/nyucel/pardus-corporate2-rootfs-0.42.tar.bz2
[2]http://liste.pardus.org.tr/gelistirici/2008-February/011253.html
[4]http://x86-64.comu.edu.tr
[5]http://nyucel.blogspot.com/2009/12/pisi-paketlerini-64-bite-tasrken-neler.html
[6]http://nyucel.blogspot.com/2009/12/devel-x8664-svn-deposu-hakknda.html

20 Aralık 2009 Pazar

Moğollar - Umut Yolunu Bulur


Türkiye'nin Yes'i, Eloy'u veya Pink Floyd'u olabilecek bir grup aslında Moğollar. Ama onlar hala 40 yıl öncesini "geri sarmaya" çalışıyorlar. Nazım'ın kaç kere bestelenmiş şiirlerini tekrar bestelemek yerine "Uğur Mumcu Anısına" şarkısında olduğu gibi sözsüz şarkılar yapsalarmış çok daha kalıcı bir albüm olabilirmiş Umut Yolunu Bulur. Bence Moğolların temel problemi çok güncel mevzularla ilgili şarkı sözleri yazmaları. Tabi bu onların kendilerini tanımlama şekilleri de aynı zamanda ama grup olarak bizim Pink Floyd'umuz olma şansını da böylece kaçırmış oluyorlar bence. Ben hep David Gilmour'a benzetirim Cahit Berkay'ı.

Belki de sözsüz bir albüm satmaz diye düşünüyorlardır. Ya da yeterinde protest olmaz diye endişe ediyorlardır. Bence uluslararası olabilecek pek az grubumuzdan biri kendini "mesaj kaygısı" yüzünden heba ediyor. Artık onları değiştirmek mümkün değil ama susmaya da gönül razı olmuyor.

19 Aralık 2009 Cumartesi

PiSi Paketlerini 64 bite Taşırken Neler Yapılıyor?

64bit ile ilgili ilk yazımdan[1] bu yana hep üzerinde durduğum şey bu çalışmaları bir öğrenim süreci olarak gördüğümüzdü. Bir işletim sistemini bir mimariden bir diğerine taşımak demek hem boot sürecini, hem paket yöneticisini, hem de işletim sisteminin geri kalanını detaylarıyla öğrenmek demek aslında. Sadece bunlarla da sınırlı değil öğrenme süreci; diğer paket yöneticileri nasıl çalışıyor, diğer dağıtımlar mimari farkı için paketlerde nasıl değişiklikler yapmışlar sorularına cevap verebilmek gerekiyor.

Bu öğrenme ve çalışma sürecinde en zor şey öğrendiklerini belgelendirmek. İnsan "bunları yazacağıma biraz daha çalışayım, başka şeyler öğreneyim" diye düşünüyor ama bu düşüncenin bizi hedefimizden uzaklaştıracağının da farkındayız. Aldığımız her notu henüz elektronik ortama geçirmemiş olsak bile (herkesin elinde not aldığı defterler var) sürecin temel aşamalarını wiki[2]'ye aktarmaya çalışıyoruz. Bu belge sürekli gelişme aşamasında, çünkü yazanlar sürekli öğreniyorlar ;)

RootFS'in hazır olduğunu bir süre önce yazmıştım[3]. Bir iki gün içinde bunu indirilebilir bir yere koyacağız. Elbette RootFS sadece geliştiriciler için olacak. Meraklı ve heyecanlı son kullanıcılar en azından alfa sürümü beklemeliler.

Peki RootFS'i alan geliştiriciler ne yapacak? Elbette daha önce bir RootFS kullananlar için bir açıklama gerekmez ama yine de meraklılar için bir şeyler yazmak iyi bir fikir olabilir.

Her PiSi paketinin zaten bir geliştiricisi bulunduğundan ve pspec.xml ve actions.py dosyaları 32bit için hazırlanmış olduğundan 64bite geçişte yapılacak şey paketi sıfırdan hazırlamaya çalışmak değil. Bu aşamada yapılması gerekenleri wiki'de Paketlerin X86_64 Mimarisine Taşınmasında Yapılması Gerekenler bölümünde yazıyoruz ama burada da başlıkları yazayım. Merak eden wikiden devamına bakar herhalde.

64bite taşınırken inşa dosyalarında değişiklik gerektirecek paketler için altı farklı durum olabileceğini öngörüyoruz:
  1. farklı parametrelerle derlenenler
  2. ilave yamalar gerektirenler
  3. 32-bitte yapılan bazı yamaların çıkartılması gerekenler
  4. farklı kaynak dosyasına ihtiyaç duyanlar
  5. dosyaları farklı dizinlerde bulunduranlar
  6. x86_64 mimarisinde karşılığı bulunmayanlar
Geliştiricilerin bu durumlara uyan bir paketle karşılaşmaları durumunda bu değişikliği wikide uygun başlık altında yazmalarını bekliyor, karşılaştıkları sorunlara listede[4] beraber çözüm bulmayı umuyoruz.

[1] http://nyucel.blogspot.com/2009/07/64bit-pardus.html
[2] http://tr.pardus-wiki.org/Pardus'un_X86_64-64_Mimarisine_Port_Edilmesi
[3] http://nyucel.blogspot.com/2009/11/64-bit-icin-rootfs-hem-hazr-hem-hazr.html
[4] http://liste.pardus.org.tr/64bit/

18 Aralık 2009 Cuma

devel-x86_64 svn deposu hakkında

Meraklı gözlerin farketmiş olduğunu tahmin ettiğimiz bir svn deposu kullanıyoruz bir süredir. Bu depoyu diğer Pardus depolarından farklı kullandığımız için bir açıklama yapmak gerekiyor.

64bit için temel aldığımız Pardus sürümü Corporate 2 ve bu sürüm geliştirme halinde. Başlangıçta bu sürümü takip etmeyi denerken, Pardus ekibiyle Gebze'de yaptığımız görüşme sonunda Kurumsal 2 deposunun bir görüntüsünü alıp onun üzerinde çalışmaya karar verdik. Bu kararın ardından svn'in 82569 numaralı görüntüsünü alıp çalışmalarımızı onun üzerinde yapıyoruz. 64bit için değişiklik gerektiren paketler için gerekenleri yapıp commit ediyoruz. Bu deponun tamamını 64bit'e taşıdığımızda güncel svn ile aradaki farkı alıp onları da ayrıca halledeceğiz. Yaptığımız çalışmalarla ilgili belgelendirme en başından bu yana bu adreste bulunuyor. Pardus'u başka bir mimariye port etmeyi düşünenlerin nasıl bir yoldan geçecekleri ile ilgili bir fikirleri olması için faydalı olabilir.

Bu yazıyı 64bit rootfs'i alacak arkadaşlara yardımcı olması amacıyla yazıyorum.

13 Aralık 2009 Pazar

Overkill - Ironbound


Overkill'in The Years of Decay'den sonraki albümlerini Bobby Gustafson'u aramadan dinleyebiliyorsanız fişek gibi bir albüm Ironbound.


Eloy - Visionary


Kurulduğundan bu yana 40 yıl geçmiş, son albümünü 11 yıl önce çıkarmış bir grup Eloy.

Eğer Eloy'u daha önce dinlememişseniz oldukça kafa karıştırıcı bir tarzları olduğunu söylemiş olayım. Bence oldukça başarılı bir reunion albümü olmuş. Progressive grupları seviyorsanız bunu da seversiniz.

30 Kasım 2009 Pazartesi

Her Yerden Çok Uzakta - Ursula K. Le Guin


Le Guin'in 94 sayfalık kısa romanı "Farklı bir aşk hikayesi" alt başlığıyla basılmış Türkçede. Çok güzel bir şekilde işlenmiş harika bir aşk romanı. Diğer büyük romanlarıyla kıyaslanabilecek kadar başarılı bir çalışma bence. Hem kötü bir finalle de bitmiyor. Kitabın arka kapağındaki şiirin son satırları pek iyi özetliyor hikayeyi:

Ömrümce görmezsem de bir daha,
eh diyebilirim yine de,
Bir kez orada bulundum.

Hiçi İle Buluşma - Frederik Pohl

Eğer "bir evren dolusu katilin tek bir kara deliğin içine doluşup, planlarının gerçekleşip Evren'in onlara uygun bir şekilde yeniden yaratılmasını beklediğine" inanmakta bir zorluk çekmiyorsanız serinin Türkçeye çevrilmiş bu üçüncü kitabını da beğenmekte sorun yaşamazsınız herhalde ;-)

Robin Broadhead'in öldüğü ve bir bilgisayar programı haline geldiğine göre serinin kalan iki kitabında konunun nerelere gittiğini merak etmeden alamıyor insan kendini. Bu kitapları çeviren yayınevi bile kapandığına göre kalan iki kitabı mecburen ingilizce okuyacağız. Mecburen diyorum çünkü Nilgün Aydoğan güzel bir Türkçe ile çevirmiş ikinci ve üçüncü kitapları.

28 Kasım 2009 Cumartesi

64-bit Pardus'un ilk performans test sonuçları

İki aydır aşkla çalıştığımız 64bit Pardus projesinin işletim sisteminin performansında nasıl bir fark oluşturacağını herkes gibi biz de merak ediyoruz. Daha önce başka işletim sistemleri için yapılmış olan testlerden çok farklı bir sonuç beklemesek bile madem elimizde bu imkan var değerlendirelim diyerek bu bayram gününü test için ayırdık. Neleri test edebileceğimiz konusunda fazla tercihimiz yoktu doğrusu, bu yüzden diğerleri neleri test etmişse biz de yaklaşık onları test ettik. Önce elimizdeki olanakları sıralayayım ki "neden şunları denemediniz" diyecekler için bir açıklama olsun (yine de öneriniz olursa duymaktan mutlu oluruz): * System.base ve system.devel'i 64bit paketlenmiş oldukça minimum (üzerinde çok uğraşıldığı için böyle demeye de dilim varmıyor ama neyse:)) bir Pardus'umuz var. Temel alınan sistem corporate2, yani kurumsal 2. Henüz bir grafik ortamımız yok. Testteki araçlardan lame ve gnupg'yi teste yetiştirmek için paketledik. * Hızın bir işletim sistemi için her şey olmadığını biliyoruz. * Denemelerde kullanığımız yazılımların tamamı çalışırken tek işlemci kullanabildiğinden ve RAM'i çok az kullandığından işlemci sayısını değiştirmek (evet, yaptık bunu) veya hafızayı arttırmak (bunu da denedik) farkedilebilir bir değişikliğe neden olmadı. Testleri birbiriyle özdeş şu donanımlar ile yaptık: * 4 X AMD Opteron(tm) Processor (2.3GHz) * 4GB RAM Kullandığımız yazılımlar ise şöyle: * bc-1.06.95-5 * gnupg-2.0.11-26 * lame-3.98.2-11 * bzip2-1.0.5-10 İlk test faktöryel hesabı için bc ile yapıldı. 20000, 40000 ve 60000 faktöryeller hesaplandı. $time bc factorial20k.bc > /dev/null Yaklaşık %14 bir kazanç var. İkinci test gnupg ile Pardus-2009.iso (687MB) şifrelenerek yapıldı: $time gpg --encrypt --recipient 'metin' Pardus-2009.iso Yaklaşık %24 bir kazanç var. Üçüncü test lame ile wav dosyasını (647MB) mp3 dosyasına çevrilerek yapıldı: $time lame 32vs64.wav 32vs64.mp3 Yaklaşık %14 bir kazanç var. Dördüncü ve son test bzip2 ile 687MB'lık bir dosyanın sıkıştırılmasıyla yapıldı: $time bzip2 test_file.tar Bu test sonucunda da yaklaşık %14 bir kazanç var. Bu sonuçlar değerlendirildiğinde 32bit ve 64bit Pardus arasında bir uçurum olmadığı ama kayda değer bir fark da olacağını söyleyebiliriz sanırım. Her ne kadar sonuçlar olumlu çıkmış olsa da testleri yaparken sistemdeki işlemcilerden sadece birinin tam kapasite kullanıldığını kalanların ise hiç kullanılmadığını gördük. Bu elbette yazılımların çoklu işlemci kullanabilir olmamasından kaynaklanıyordu. "Eğer yazılımlar sistemdeki tüm işlemcileri verimli bir şekilde kullanabilseydi nasıl olurdu" diye düşünürken Metin bunu deneyebileceğimiz bir araç buldu. Biz sistemimize kurduğumuz bzip2 ile test yapmıştık ve birileri bzip2'yi paralel çalışacak hale getirmişti. İlk denemede gördük ki işlemcileri paralel kullanmak süreyi dramatik şekilde düşürüyor. Paralel bzip2'yi kullanarak yine 687MB'lık bir dosyayı sıkıştırma testleri yaptık. Bu sefer işlemci sayısının da önemi olduğundan aynı makine üzerindeki işlemcileri de değiştirerek aşağıdaki grafiği elde ettik: Sistemde tek işlemci varken kazanç %5 seviyesinde iken işlemci sayısı 8'e çıktığında kazanç da %15'e çıkıyor. Bu noktada tabi daha dikkat çekici olan programın paralel çalıştırılmasıyla elde edilen müthiş kazanım. Bu grafik iki veya dört çekirdekli, birden çok işlemcili bilgisayarlar alıp bunların aynı anda sadece birini kullanabilmek yerine tamamının verimli olarak kullanılabilmesi durumunda ortaya nasıl bir tablo çıkacağıyla ilgili bir ipucu veriyor. Bir başka ekip de çıkıp "biz de paralel-pardus'u hazırlayalım" dese harika olur bence.

26 Kasım 2009 Perşembe

PiSi ve Bağımlılıkları

Pardus'u 64-bit mimaride çalıştırabilmek için en önemli adımlardan biri PiSi'yi hazırlanan kök dosya sisteminde çalışır hale getirilmesi oldu. PiSi'nin iç yapısı, gereksinimleri ve işleyişi hakkında detaylı bir belge bulunmasına rağmen bağımlılıklarını gösteren böyle bir belge yoktu (veya biz bulamadık). System.base ve system.devel'de bulanan bağımlılıkların da pisi paketlerinde yazılmadığı hesaba katıldığında arkadaşların ne kadar uğraştıkları daha kolay anlaşılabilir.


Son kullanıcının işine yarayacak bir belge değil ama Pardus'un başka bir portunu hazırlamak isteyenlerin işini çok kolaylaştıracağını tahmin ediyorum.

23 Kasım 2009 Pazartesi

64-bit için rootfs hem hazır, hem hazır değil

Yaklaşık 50 gündür üzerinde çalıştığımız Pardus'un 64-bit sürümü için rootfs'in bugün hazır olacağını yazmıştım daha önce. Aslında üzerinde 64-bit PiSi paketi oluşturulabilen bir rootfs'imiz bir kaç gündür elimizde var. Biz bu kök dosya sistemi üzerinde paket yapımıyla uğraşıyoruz (Uğraşıyoruz derken boş vakitlerimizde bakıyoruz demediğimi belirtmek isterim. 50 günün son üç haftasında sabah 9, akşam/gece 12 temposuyla çalışıyor arkadaşlar).

Bundan önce sadece i686 makineler üzerinde PiSi paketi yapıldığından Pardus ekibinin geliştirdiği teknolojilerin 64-bit sorunlarıyla ilk biz karşılaşıyoruz ve bunların çözümü için geliştiricilerle iletişimde olmak gerekiyor. Kimi hatalar çok hızla çözülürken kimileri daha fazla vakit alıyor.

Bugün itibariyle elimizdeki rootfs, bazı problemlerin etrafından dolaşılmasını gerektiren bir durumda. Bunun yanında PiSi ile ilgili verilmesi gereken kararlar da henüz verilmiş değil.

Bu halini sırf takvime uymak adına yayınlamayı uygun bulmadığımızdan şimdilik bir link vermiyoruz. Sürüm takviminin geri kalanında bir değişiklik yok.

22 Kasım 2009 Pazar

64-bit PiSi

64-bit'te ilk paketlediğimiz program sevgili meren'in PiSi Hello World'ü oldu:
$ pisi build -d pspec.xml
Outputting packages in the working directory.
Building PiSi source package: merhaba-pisi
DEBUG: RepoDB initialized in 0.000104904174805.
DEBUG: ComponentDB initialized in 0.000452995300293.
Safety switch: the component system.devel cannot be found
Fetching source from: http://cekirdek.uludag.org.tr/~meren/merhaba-pisi-1.0.tar.gz
merhaba-pisi-1.0.tar.gz [cached]
Source archive is stored: /var/cache/pisi/archives/merhaba-pisi-1.0.tar.gz
Unpacking archive...
unpacked (/var/pisi/merhaba-pisi-1.0-1/work)
Setting up source...
Sandbox enabled build...
Building source...
Sandbox enabled build...
Testing package...
Installing...
Sandbox enabled build...
DEBUG: return value for "install -m0755 -o root -g root merhaba-pisi.py /var/pisi/merhaba-pisi-1.0-1/install/usr/bin" is 0
** Building package merhaba-pisi
Generating files.xml,
Generating metadata.xml,
Build number is not available. For repo builds you must enable buildno in pisi.conf.
Creating PiSi package ./merhaba-pisi-1.0-1.pisi.
DEBUG: return value for "lzma -1 -z install.tar" is 0
Done.
All of the files under the install dir (/var/pisi/merhaba-pisi-1.0-1/install) has been collected by package(s)
Keeping Build Directory
*** 0 error(s), 2 warning(s)


Sonuç şöyle:
# ls                                                                                                                                                
actions.py merhaba-pisi-1.0-1.pisi pspec.xml


Ve hatta:
# pisi info merhaba-pisi
Installed package:
Name: merhaba-pisi, version: 1.0, release: 1, build --
Summary: PiSi Hello World Application..
Description: Just a basic application. Nothing to describe.
Component: None
Provides:
Dependencies:
Distribution: Pardus, Dist. Release: 2009
Architecture: x86-64, Installed Size: 102.00 B
Reverse Dependencies:

64-bit Çomar

Pisi'den önceki son basamak olan Çomar'ın 64-bit çalışmalarımızdaki son durumu şöyle:
$file /usr/sbin/comar
/usr/sbin/comar: ELF 64-bit LSB executable, x86-64, version 1 (SYSV), dynamically linked (uses shared libs), for GNU/Linux 2.6.25, not stripped

10 Kasım 2009 Salı

Tom Waits - Glitter and Doom Live


10 farklı şehirde çalınmış 17 parçadan oluşan, Tom Waits'le tanışmak için neredeyse bütün dönemlerinden şarkıların bulunduğu harika bir konser albümü.

9 Kasım 2009 Pazartesi

64-bit ekibinden ilk ayrılış

64-bit Pardus için RootFS'i hazırlayan dört kişiden biri olan Serhat Ersel'i bu akşam memleketi olan Antalya'ya yolcu ettik. Serhat geçen yıl bilgisayar mühendisliğinden mezun oldu ve aralık ayında askere gidecek (elbette bu gidişten önceden haberimiz vardı). Gideceği son güne kadar bütün enerjisini bu projeye veren (okulun son yılındaki bitirme projesinde birlikte çalıştığımız) Serhat'a özverili çalışması için teşekkür ediyor askerlik döneminde kolaylıklar diliyorum.

Meltem, Mete ve Metin'in artık daha da fazla çalışmaları gerekecek. Belki bu hafta sonu bize bir sürpriz yapabilirler ;-)

5 Kasım 2009 Perşembe

Slayer - World Painted Blood


Neredeyse 30 senedir aynı kadroyla çalan speed metalin büyük grubu Slayer'ın son albümü hayranlarını hayal kırıklılığına uğratmayacak bir albüm olmuş.

Bu albümü South of Heaven veya Seasons in the Abyss ile kıyaslamayacaksanız (onlarla ne kıyaslanabilir derseniz haklısınız) bu albümü pek beğenirsiniz diye tahmin ediyorum.

Bir kaç haftadır dinliyorum canavar gibi albüm ;-)

4 Kasım 2009 Çarşamba

Halford - Halford III - Winter Songs


Rob Halford'un 7 yıldır sesi çıkmayan grubuyla çıkardığı bu gerzek kış albümünü sadece iki şarkı için katlanabilecekler dinlesin bence. "Get Into the Spirit" ve "We Three Kings" dışındaki şarkılar Halford'dan beklenmeyecek kadar acayip christmas şarkıları.

Kesinlikle olmamış.

30 Ekim 2009 Cuma

64bit Pardus sürüm takvimi


64bit çalışmalarının başladığını yazdığımdan bu yana hep "ne zaman?" sorusu soruluyordu. Biz de bir takvim yayınlamak ve bunu takip etmek istiyorduk. Artık gelecekle ilgili bir tahmin yapabileceğimizi düşündüğümüzden bir plan yapalım ve duyuralım istedik:

rootfs: 23 Kasım 2009
alfa: 1 Şubat 2010
beta: 22 Şubat 2010
RC1: 8 Mart 2010
RC2: 15 Mart 2010
final: 1 Nisan 2010

Çalışanlar öğrenci olduklarından (hatta Serhat askere gideceğinden), sınav takvimleri, bayram tatili, akademik bilişim gibi çalışmaya ara verilecek dönemleri de dikkate aldık.

Artık bunu herkese söylediğimize göre daha fazla çalışmak lazım arkadaşlar ;)

nb: Daha önce Pardus 2008 üzerinde çalıştığımızı yazmıştım ama Pardus Kurumsal'ın 2009'u baz alacağını öğrendiğimizden biz de çalışmalarda artık 2009 kullanıyoruz.

15 Ekim 2009 Perşembe

Fear No Evil - Doro


Pek az kadın heavy metal solistinden biri olan Doro'nun bu yıl ocak ayında çıkan albümü hala 1980'leri dinlemek isteyenlerin hoşuna gidebilecek bir albüm. Giriş parçası "The Night Of The Warlock" Warlock günlerini hatırlatan bir tempoda. Onun haricinde benim beğendiğim ikinci şarkı Tarja Turunen ile birlikte söylediği "Walking With The Angels" oldu. Gerisi sadece Doro'nun 25 yıldır aynı şekilde söyleyebildiğini görmek için dinlenilebilir (güzel söylüyor orası ayrı).

14 Ekim 2009 Çarşamba

Liebe ist für alle da - Rammstein


15 yıldır aynı kadroyla çalan Rammstein'ın altıncı stüdyo albümü Liebe ist für alle da industrial metal sevenlerin beğenecekleri bir albüm. Benim dinlediğim bu türde başka grup olmamasına rağmen albümü beğendim. Şarkı sözlerinin almanca olması eskiden sevmediğim bir şeydi ama grubun ingilizce söylediği şarkıların derinliğini hatırladıktan sonra "iyi ki anladığım bir şeyler söylemiyorlar" diyorum. Bu haliyle en azından ne saçmaladıklarını anlamıyorum.

A1 şarkısı (kaset dönemlerinde böyle şeyler vardı, ah mazi) "Rammlied" bence en güzel parçası albümün. Neden böyle yüksek tempolu şarkılar yerine gereksiz slow şarkılar yapıyorlar anlamıyorum. Rammstein ile tanışmak için uygun albüm bu değil bence. Önce eski albümleri dinleyip severseniz bunu dinleyin derim ben.

13 Ekim 2009 Salı

64bit Pardus çalışmaları ne durumda?


Temmuz ayı başında Pardus'un 64bit portunu hazırlayacağımızı yazmıştım. Aradan geçen yaz aylarında bu projede çalışacak olan arkadaşlar yaz stajlarını tamamladılar, dinlendiler, ben doktorayı bitirdim. Okulun açılmasıyla birlikte heyecanlı bir çalışmaya hazırız. Çalışmaların ne durumda olduğuyla ilgili kısaca bir şeyler yazmak istiyorum.

Çalışmalar iki ekiple yürütüleceğinden her grup kendi planı üzerine çalışmaya başladı. Daha kalabalık olan ve 32bit paketleri 64bit olarak hazırlayacak olan grup paketleme üzerine çalışırken soldaki fotoğraftaki 4 kişi kuluçka dağıtım olarak pardus 2008 kullanarak çapraz derleme araçlarını hazırladı, sırada üzerinde 64bit paket hazırlanabilecek olan temel sistemin hazırlanması var. Meltem Parmaksız, Serhat İrem Ersel, Mete Bilgin ve Metin Akdere yoğun ders programlarına rağmen (Serhat mezun olduğundan böyle bir derdi yok ;)) bütün zamanlarını verdikleri yoğun bir mesaiyle çalışıyorlar. Her adımı ayrıntısıyla öğrenmek ve belgelemek için uğraştıklarından bu onlar için oldukça öğretici ve vakit alan bir süreç oluyor. Bir kaç hafta içinde bir takvim yayınlamayı planlıyorlar.

Yakında kendi yazdıkları blog girdileriyle haber veriyor olacaklar diye umuyorum.

9 Ekim 2009 Cuma

Christmas in the Heart - Bob Dylan


Bob Dylan gibi bir kaç kuşağı birden etkilemiş büyük bir sanatçının böyle sadece Christmas şarkıları içeren bir albüm çıkarmasına pek şaşırdım doğrusu. Şarkılar sanki çocuk şarkıları gibi. Belki bu kültürün içinde olmadığımdan bilemiyorum ama ben hiç beğenmedim.

8 Ekim 2009 Perşembe

The Devil You Know - Heaven & Hell


Grubun adı yeni ama çalan elemanlar 1980-1982 ve 1991-1992 arasında bu kadro ile Black Sabbath'ı oluşturuyorlardı. Kadro müthiş: Ronnie James Dio, Tony Iommi, Geezer Butler ve Vinny Appice.

Tony Iommi vokalist yönünden çok şanslı bir gitarist olmuş hayatı boyunca. Kimle çalışmamış ki; Ozzy Osbourne, Ronnie James Dio, Ian Gillan, Glenn Hughes, Tony Martin ve hatta bir kaç konserliğine bile olsa Rob Halford ile bile çalmış (bu konserlerin kayıtlarını bulup dinlemek isterdim doğrusu). Bu aralar hem Ozzy hem de Dio ile arası iyiyken ikisinide kırmamak için bu ismi uydurmuş gibi duruyor. Ozzy ile Black Sabbath adıyla çalarken Dio ile nasıl çalalım diye düşünüp yeni bir grup kurmuşlar ;) ve Dio'lu yılları aratmayacak kadar güzel bir albüm yapmışlar. Bence Black Sabbath'ın en iyi üç albümü arasına girebilecek bir albüm olmuş. Dio 67, Iommi 61, Butler 60 ve Appice 50 yaşında olmalarına rağmen hem teker teker çok iyi çalmış/söylemişler hem de şarkılar eski günlerdeki gibi.

Hem Iommi'nin gitarını, Dio'nun vokalini özleyenler için, hem de grupla yeni tanışacaklar için harika bir başlangıç albümü.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Where the Wild Things Are - Steve Vai


Steve Vai müzikal açıdan hiç bir yenilik içermeyen son albümünde yine harika çalmış. Zaten 15 parçanın sadece 6'sı ilk defa bu albümde yeralıyor. Çoğu iyi bilinen şarkılar ve çok hızlı, hatasız çalınmışlar.

Şarkıların bazı bölümlerinde yeralan seyircilerin alkışları ve tezahüratları ayrı bir hava katmış albüme. Bir ikisi hariç şarkılarda vokal olmaması da iyi olmuş. Bence bu tip gitaristlerin kendi bestelerini çalarken bir vokalistle çalışmaları (ya da daha kötüsü kendilerinin vokal yapması) son derece kötü sonuçlar doğuruyor.

İnsanı bezdirecek gitar numaralarıyla dolu olmayan, gereksiz vokaller içermeyen güzel bir albüm.

If On A Winter's Night - Sting


Bir süredir ortalıklarda görünmeyen Sting oldukça ağır tempolu bir albüm yapmış. İkinci şarkı olan "Soul Cake" haricinde tüm şarkılar yıllarca The Police'in basçısı, vokalisti olmuş birinden beklenmeyecek kadar ağır şarkılar olmuş.

Ben sıkıcı buldum.

6 Ekim 2009 Salı

Less Is More - Marillion


Fish'le yolları yıllar önce ayrılmış olan Marillion'un yeni (20 yıllık soliste yeni demek biraz saçma oluyor biliyorum, hem de Steve Rothery haricinde ilk kadrodan elemanı kalmamış bir grup için) solisti Steve Hogarth ile yaptığı şarkıların akustik hallerini kaydettikleri bir stüdyo albümü Less Is More.

Bence bildik şarkıların akustik yorumları konser kayıtlarıyla yeni bir anlam kazanıyor. Dinleyicilerin katkıları ve heyacanları albüme yansıdığında ortaya çok güzel şeyler çıkabiliyor. Tesla'nın Five Man Acoustical Jam bu konuda en iyi örneklerden biridir.

Yer yer çok başarılı bölümler barındırmasına rağmen beğenmedim albümü. Keşke bir konser kaydı olsaymış, stüdyoda fazla kuru bir albüm olmuş bence.

Mavi Ufkun Ötesinde - Frederik Pohl


İlk kitabı çeviren Can Eryümlü'den çok daha yumuşak bir çevirisi var ikinci kitabın. Nilgün Aydoğan akıcı bir dille çevirmiş ama yine de yayınevinin özensizliğinden kaynaklanan bazı hatalar göze çarpıyor.

Romanın 1980'de yazılmış olmasına ve çokça uzay-zaman kavramlarından bahsetmesine rağmen aradan geçen bunca yılda tamamen saçma bir duruma düşmemiş olması ciddi bir başarı bence. Bazı bölümler (karanlık madde yerine Hiçi'lerin madde ekleyip yok etmeleri gibi bölümler) elbette oldukça saçma geliyor insana ama oralar zaten romanın kurgu olduğu açıkça belli olan bilimsel tarafları.

Başarılı bir bilim kurgu ve devam romanı.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Babylon - W.A.S.P.


19 Kasım'da Türkiye'ye de konser için gelecek olan W.A.S.P.'ın son albümü Babylon müthiş!

Bazı grupların havasını solistleri, bazılarını gitaristleri daha da azının ise grubun ortak karakteri belirler. Bence W.A.S.P. için bu tarzı belirleyen 53 yaşına rağmen hala ilk günlerindeki gibi vokal yapan Blackie Lawless. Çok sık davulcu değiştirmiş olmalarına rağmen bir önceki albümde de grupta çalan Mike Dupke mahşerin dört atlısı havasının yakalanmasında çok başarılı olmuş.

Albümdeki iki cover; Deep Purple'dan "Burn" ve Chuck Berry'den "Promised Land" oldukça başarılı.

Bence albümün tek eksiği 43dk. gibi kısa bir sürede bitmesi ;)

1 Ekim 2009 Perşembe

Sonic Boom - KISS


KISS 11 yıl aradan sonra harika bir albümle geri döndü. Bu sefer gaz şarkılar değil de sıkı parçalar yapmışlar. Özellikle açılış parçası "Modern Day Delilah" ve "Russian Roulette" defalarca dinlenecek şarkılar.

Bu aralar çok fazla yeni albüm çıkmasına rağmen çokça dinlediğimi söyleyebilirim.

Faith Divides Us - Death Unites Us - Paradise Lost


Gothic Metal türünün kurucularından sayılan Paradise Lost'un albümü grubu ve bu müzik türünü dinlememiş olanları bile hem gruba hem de grubun tarzına ilgiyle yaklaşmalarını sağlayacak kadar güzel bir albüm olmuş bence. Grubu sadece 1990 tarihli Lost Paradise albümü ile tanıyan ve brutal vokalleri hatırlayanların bile sevecekleri sert şarkılarda var albümde.

Son zamanlarda çıkan en iyi albümlerden biri.

30 Eylül 2009 Çarşamba

Çıkış Kapısı - Frederik Pohl


Türkçede 1995'de Kavram Yayınları tarafından basılmış artık baskısı bulunmayan Hiçi Destanı'nın ilk kitabı olan Çıkış Kapısı klasik anlamda bilim kurgu sevenlerin çok beğenecekleri bir kitap. Aslında beş kitap olan dizinin yayın evi kapanmadan sadece ilk üçü Türkçeye çevrildiğinden son iki kitabı İngilizce okumaktan başka, şimdilik, çare yok.

Roman bir senaryo gibi yazılmış. Bir olayların geçtiği zamanı, bir kahramanın kurtulmuş, ünlü ve zengin olmuş zamanını anlatıyor yazar. Klasik roman nesnesi olmayan şiirler, afişler, ilanlar, vs onlarca kez kullanılmış.

Eğer bulabilirseniz bir çırpıda okuyacağınız, çok başarılı hardcore bir bilim kurgu romanı Çıkış Kapısı. Bu romanı beğenmeyecek olan zaten bilim kurgu sevmiyordur.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Hayaller Şehri - Ursula K. Le Guin


LeGuin'in diğer romanlarındaki çok uzun anlatılabilecek şeyleri kısacık anlatıvermesi bu romanda yok. Türk filmlerinde dahi işlenebilecek bir konusu var. Çok uzun anlatılmış. Final yeterli değil. Ben beğenmedim.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Kuşlar da Gitti - Yaşar Kemal


Önce Adam Yayınları daha sonra da Yapı Kredi yıllarca berbat kapaklarla okuyucuya sundular Yaşar Kemal kitaplarını. Dünyanın en önemli romancılarından birinin kitapları maalesef dünyanın en önemli şairlerinden biri olan Nazım'ın kitapları gibi en az albeniyle basıldı. Yıllarca bu işi nasıl bu kadar kötü yaptıklarına şaşmamak elde değil. Hoş kitabın arka kapağındakileri yazanların kitabı anlamamış olmalarını hesaba katarsak bu kadarına da şükür demeli belki de (arka kapakta yazan "Ancak çocuklar satamadıkları kuşları yemek zorunda kalırlar" ifadesi, romanı maç seyrederken okumuş birinin yapabileceği bir yorum bence (yazıyı daha az anlaşılır kılma riskini göze alıp yazayım bunu da: O kadarını biz de anladık diye bağırmak istiyorum)).

Kuşlar da Gitti bir kısa film gibi. Nasıl kısa film uzun filmin kısası değilse bu roman da Yaşar Kemal'in uzun romanlarından farklı bir roman. Anlatımın şiirselliği ve romanın zengin diliyle iki sayfa içinde insanı şaşırtacak kadar fazla kahramanı tanıyor oluyor insan.

Daha önce çekilmemişse biri bu romanın kısa filmini çekmeli bence.

Empati - Adam Fawer


Hikayesi kadar, onu anlatış biçimiyle ve kurgusuyla dikkat çeken bir roman Empati. Olasılıksız'dan daha az olsa da yazarın anlatılan şeylerin bilimsel temellerini anlatma çabası okumayı biraz güçleştiriyor. Hele ilk bölümlerin bölük pörçük anlatımları konuyu anlamayı, romanın içine girmeyi biraz zorlaştırıyor. İkinci bölümde romandaki garipliklerin nedenini öğreniyor ve son bölümde neler olacağını merakla bekliyoruz. Final fena değil ama insan Koku'daki gibi bir finali her zaman bulamıyor zaten.

Konu basit aslında. Daha önce defalarca işlenmiş olan; süper güçleri olan çocukların bir yere toplanıp eğitilmesi ve iyi niyetle başlayan olayların çığrından çıkması; aynen xmen ve heroes'da olduğu gibi.

Böyle hikayeleri pek sevdiğimden Empati'yi de severek, hızlıca okudum. Ne beklediğiniz belli olduktan sonra sizi hayal kırıklığına uğratmıyor.

16 Eylül 2009 Çarşamba

işte fatura


Sadece 2.01 TL'lik görüşme yapmışım ve DEVLETE İLETİLECEK ÜCRETLER 4.51TL, fatura 18.17TL.

Bu kurumun bir alternatifinin olmaması ne kadar acı.

God & Guns - Lynyrd Skynyrd


Southern rock'ın pek sevdiğim elemanlarının yeni albümü God & Guns eğer bir hard rock albümü olarak dinlenirse oldukça başarılı. Güneyli rock kısmından tamamen vazgeçmişler ya da bana öyle geldi. İlk kadrodan sadece Gary Rossington kaldığından tarzlarında da değişmemin olmasını garip karşılamamak lazım belki de.

Diğer elemanlar ise Blackfoot'tan tanıdığımız gitarist Rickey Medlocke, 22 yıldır grubun solisti olan Johnny Van Zant, Christmas Time Again albümünde bir şarkıda çalarak gruba katılan gitarist Mark Matejka, kanserden ölen Ean Evans yerine bu yıl gruba katılan bascı Robert Kearns, yine bu yıl ölen Billy Powell yerine gruba dahil olan klavyeci Peter Keys ve 10 yıldır grupta davul çalan Michael Cartellone.

Yaşadığı talihsizliklerle efsane olmuş grubun hala yoluna devam etmesi bile takdiri hakediyor bence. Şarkılar da güzel hard rock şarkıları. Benim favorilerim: Still Unbroken, Simple Life, That Ain't My America. Velhasıl güzel albüm ama başka bir grubu dinlediğiniz hissine kapılabilirsiniz.

13 Eylül 2009 Pazar

alıntılama, çoğaltma ve kopyalama üzerine

Eskiden okuduğum kitapların iç kapağındaki kısıtlamalara dikkat etmezdim. Kapağı tasarlayanı filan okurdum da şunu, bunu yapamazsınız türünden kısıtlamalara bakmazdım pek. Farklılığıyla dikkati çekmemesi mümkün olmayan harika yayınevi Altıkırkbeş'i saymazsak tabi. Altıkırkbeş kitaplarında aşağıdaki uyarı (!) yer alırdı:
Bu çevirinin tüm yayın haklarını sahiplendik. Tanıtım alıntıları dışında -makul boyutlarda-
izinsiz çoğaltılması ahlak kurallarına ve yasalara göre suç sayılmaktadır. Böyle bir harekete
kalkışmak istediğinizde önce bize sorarsanız uygar dünya adına seviniriz*

P.S.:Tüm fotokopi fanzinler yukarıdaki açıklamadan bağımsızdırlar. Onlar istedikleri ALTIKIRKBES
kitabını veya metnini çoğaltabilir, bozup yeniden yaratabilirler. Okurlarımızı yasal dergileri
değil "fotokopi fanzinleri" izlemeye çağırıyoruz. Onlar sizi Uçurumdan aşşağıya itecek güce
sahiptirler, ve uçmanın zamanı geldi. Yaşasın FOTOKOPİ, yaşasın KAOS.

Neyse konuyu dağıtmayayım.Bugün okumaya başladığım kitabın iç kapağında yazan aşağıdaki ifade bence üzerinde düşünmeye değer:
Her türlü yayım hakkı ... Yayıncılık'a aittir. Bu kitabın baskısından 5846 ve 2936 sayılı
Fikir ve Sanat Eserleri Yasası Hükümleri gereğince alıntı yapılamaz, fotokopi yöntemiyle
çoğaltılamaz, resim, şekil, şema, grafik vb.ler Yayınevinin izni olmadan kopya edilemez.
Şimdi yukarıdaki uyarıyı yazan yayınevinin sahipleri, çalışanları bunun en doğal hakları olduğu konusunda eminim en ufak bir şüpheye bile sahip değillerdir. Muhtemelen kitabın ingilizce aslının telif haklarına sahip firmaya gerekli ödemeyi yapmışlar, Türkçeye çevrilmesi için bir çevirmenle anlaşmışlar, bir matbaada kitabı bastırmışlardır (ne kadar bilmediğim teferruat gerekiyorsa yapılmıştır). Bir sürü yere para ödediklerine göre, başkasının kitaplarını değil kopyalamak, içindekileri alıntılamak konusunda bile nasıl hakları olacağını düşünmüyorlardır. Bu kadar emekten bedava yararlanmak nasıl mümkün olabilir ki diyorlardır, kullanmak istiyorsan gereğini yapmalı, parayı vermelisin. Siz de mi öyle düşünüyorsunuz? Öyleyse şöyle bir zihin deneyi yapalım:

Ben bir şiir kitabı yayınlamış olayım. Kitap 1 sayfalı olsun. İçinde de 1 şiir olsun. Şiir de 1 mısra olsun. O mısrada da 1 kelime olsun. Örneğin; hayır (daha yaratıcı olabilir, daha farklı şiirler yazabilirsiniz;)). Şimdi bu kitabın kapağına yukarıdaki kopyalayamazsınız, alıntılayamazsınız kısıtlamalarını içeren ifadeleri de yazmış olayım. Daha ileri gitmeden buraya kadar olan kısma itirazlarınızı cevaplayayım:
  • Tek sayfalık kitap olur mu? 1 Kasım 2005'te yazmıştım. 3 sayfalık bir ebook (ön ve arka kapağı çıkarsanız 1 sayfa kalıyor) Amazon'da 595$'a satılıyordu. Şiir kitapları teknik kitaplardan daha radikal olma şansına sahip olduklarından bir sayfalı bir şiir kitabı elbette olabilir.
  • Tek şiirlik kitap olur mu? Herhalde başka bir sürü örneği vardır ama Memleketimden İnsan Manzaraları; tek şiirlik bir kitaptır. Biraz uzundur (yaklaşık 20000 mısra) ama tek şiir vardır koca kitapta.
  • Bu kadar kısa şiir olur mu? Şiirin uzunluğuyla ilgili bir kısıtlama yok biliyorsunuz. Çok uzun şiirler olduğu gibi oldukça kısa olanları da var. Örneğin Can Yücel'in HIYARARŞİ isimli şiiri şöyle:
    Hıyar diyorum
    Yoo, ben turşuyum diyor
    6 kelimeden olur ama 1 kelimeden olmaz diyenler şiir kitabımı almasınlar ;)
Bütün bu şartları sağlayan kitabımdan izinsiz alıntı yapamayacağınızı, kopyalayamayacağınızı düşünebiliyor musunuz?

Peki bu saçma durumu farketsem ve ticari olmayan kullanımlara izin versem, ticari kullanımlar için yine izin gerekir desem daha az mı acayip bir durum oluşur acaba?

Biraz daha ileri düşünceli olsam ve halka açık (kaynak kodu açık gibi) eserlerde kullanıma baştan izin versem ama muska gibi (kapalı kaynak kodlu gibi) kullanılmasını izne tabi tutsam nasıl olurdu? Daha mı mantıklı, daha mı anlaşılır olurdu?

Ya da ben bu kitabı yayınlayınca meren geride kalmayıp (bilirsiniz kalmaz ;)) benzer özelliklere sahip hayır olmaz şiirini içeren bir kitap yayınlasa onu benim eserimi aynen alıp üzerine ekleme yapıp yayınladığı için suçlayabilir miyim? Veyahutta uğur bu şiirimi benden izinsiz bestelese?

Peki bu saçmalığa neden olan şey ne? Şiirlerimin sayısı mı? Öyle ise bu şiiri çok sayfalı bir kitabın içinde düşünelim. Sonuçta yine eserimin bir bölümü aynen alınıp kullanılmış olmuyor mu? Şiirin tek kelimelik olması mı? Kelime sayısını artırmanın da bir çözüm olmayacağını kolaylıkla farkedeceksiniz.

Bu saçmalığa neden olanın zaten kamu malı olan şeylerin sahiplenilmeye çalışılması olduğunu düşünüyorum. Kim, nasıl kelimeleri, notaları, harfleri sahiplenebilir?

Öteki Rüzgar - Ursula K. Le Guin


İçinde pek az büyü olan bir büyücü hikayesi Öteki Rüzgar. Leguin oldukça uzun bir giriş bölümünün (neredeyse romanın %90'ı) ardından düğümün çözüldüğü küçük bir kısımla romanı tamamlamış. Yerdeniz serisi bir macera romanı olmadığından, yani LeGuin'in anlattığı şey olayın nasıl sonuçlandığı değil, nasıl gerçekleştiği oluyor. (belki varılan yer değil de yolculuğun kendisi desem daha iyi olabilirmiş.) Böyle olması; anlatımın içerikle uyumlu olması, güzel elbette ama klasik anlamda roman okumaya alışkın okuyucu için finaller yeterince tatmin edici değil. İnsan Ged'in sonunda olaya dahil olacağı ümidini sonuna kadar koruyor ama büyücüler dünyasında bile mucizeler oldukça seyrek oluyor demek ki, bu istek gerçekleşmiyor.

Ömrü yetse bile (1929 doğumlu) bu serinin altıncısını yazmaz sanırım. Roman da, anlatılan öykü de burada bitiyor.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Rocannon'un Dünyası - Ursula K. Le Guin


Le Guin'in çoğu kitabı gibi yine kötü bir kapakla ama iyi bir çeviriyle yayınlanmış bir roman Rocannon'un Dünyası. Tuba Çele başarılı bir çeviri yapmış, bir çok bileşik yeni sözcük türetmiş.

Leguin'in 1966'da yazdığı ilk romanı olarak okunduğunda Karanlığın Sol Eli'nde ve Mülksüzler'de kullanacağı kavramların çıkış noktalarının da bulunabileceği incecik bir roman. Kırk küsur yıl önce yazılmış olmasına rağmen filmi yapılsa şimdi bile sevilerek izlenebilirmiş. Belki yapılmıştır da ben bulamamışımdır, bu da mümkün tabi.

10 Eylül 2009 Perşembe

Software Freedom Day


Software Freedom Day yaklaşıyor!

Last Look at Eden - Europe


1986'da dinlediğim Final Countdown şarkısından hatırladığım Europe'u 1991'de Prisoners in Paradise albümünden bu yana dinlememiştim. Meğer elemanlar 2004'de biraraya gelmişler. Ardından 2006'da bir albüm daha yapmışlar ve ben ancak yeni albümlerine yetişebildim.

Albüm 53 saniyelik
Prelude ile açılıyor ve ardından gelen, albüme adını veren Last Look at Eden ile çok güzel birleşmiş. Maalesef geri kalan şarkıları pek tutmadım ben. Sıkıcı şarkılar değil ama melodiler insanı yakalayan türden değil, müzikte de bir yenilik olmayınca sadece ilk iki şarkı yetermiş gerisi olmasa da olurmuş diyorum.

Tehanu - Ursula K. Le Guin


En Uzak Sahil'in üçüncü sayfasında Başbüyücü olduğunu görüp sevindiğimiz, biterken kahramanlığıyla bizi hayran bırakan Çevik Atmaca bu roman boyunca da görünmeye devam ediyor. Ana kahraman ise bu defa Tenar. Üçüncü ciltte haber almadığımız Tenar; yaşlanmış, çocukları olmuş, kocası ölmüş bir halde ama yapması gerekenleri yapan, kalbimizi kazanan eski bir dost gibi çıkıyor karşımıza.

Pek az etkisi olan basit bir büyüyü saymazsak neredeyse içinde hiç bir büyünün yapılmadığı bir büyücü romanı Tehanu. Leguin'den hiç beklenmeyen (yani benim beklemediğim) bir duygusallık içeriyor. Belki aralarındaki yaş farkından belki de Tenar'ın ve Ged'in bağımsız kişilikleri yüzünden hiç aklımdan geçmemişti Ged ile Tenar'ın ilişkisi ama o sahne nedense pek hoşuma gitti ;) Beş kitap değil onbeş kitap bile yazılabilirmiş aslında Yerdeniz'den.

Dört kitabın da sonlarının fazla naif olduğunu düşünüyorum. Tamam, LeGuin macera romanı yazmıyor ama "ejderha üzerine düştü ve kötü adam öldü" de insanı yeterince tatmin etmiyor final sahnesi olarak. Sırada üçlemenin beşinci kitabı Öteki Rüzgar var.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Endgame - Megadeth


Merakla beklenen Megadeth albümü Endgame yıllar öncesini hatırlatan bir kalitede olmuş bence. Şarkılar çok güzel sololar içeriyor. Yeni gitarist Chris Broderick de gruba uymuş.

Baştan sona dinlenebilecek, hepsi çıtanın üzerinde şarkılardan oluşan albüm dinlendikçe daha da seviliyor.

Slayer "World Painted Blood" albümünü çıkartana kadar Endgame'i dinleyeceğiz artık.

En Uzak Sahil - Ursula K. Le Guin


Yerdeniz serisinin üçüncü ve bir dönem için son kitabı. Le Guin okuyucular gibi dayanamamış ve üçlemeyi beşleme yapmış daha sonra.

Benzer temaları işleyen romanlardan farklı olarak konuları en ince ayrıntısına kadar detaylandırmadan, en kenardaki karakterleri bile canlandırmadan okuyucuyu içine çeken, inandıran romanlar yazıyor LeGuin. Sonunda kötü adamın kim olacağı kolayca tahmin ederek okunuyor ama yine de meraklandırıyor insanı. İkinci kitaptaki Tenar sadece bir kere kıyısından görünüyor romanda ama dördüncü kitaba kadar sabredenler yine görebileceklermiş kendisini. Bakalım göreceğiz.

LeGuin diğer eserlerinde olduğu gibi sözcüklerin anlamları üzerinde çokça duruyor; denge, ölüm gibi tehlikeli kavramlar üzerine yazılmış başarılı bir roman En Uzak Sahil.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Atuan Mezarları - Ursula K. Le Guin


Kitabın arka kapağında Le Guin şöyle diyor: "Atuan Mezarları'nın konusu tek kelimeyle söylemek gerekirse cinselliktir." Bana sorarsanız hiç ilgisi yok. Elbette kitaptaki simgeler böyle de okunabilir ama başka şeyler olarak okunmaları sanki daha az zorlama olur gibi geldi bana.

İlk kitaptaki kahramanımız Ged kitabın yarısında ortaya çıkıp tempoyu arttırana kadar her ölüşünde yine kendisi olarak başka bir bedende doğan rahibe Arha/Tenar'ın biraz da sıkıcı sayılabilecek bir hikayesi anlatılıyor romanda. Ged'le birlikte başlayan doğum, yıkım, özgürlük kavramlarını işleyen bölüm oldukça klostrofobik ve heyecanlı. Neredeyse yarısı tamamen karanlıkta, labirentlerde ve yerin altında geçen romanın finali de bir talihsizlikle sonuçlanmıyor. Zaten bir üçleme (hatta beşleme) olduğunu bildiğimizden kahramanların (en azından Ged'in) kurutulacağını bildiğimiz için Le Guin bizi yalandan kandırmaya çalışmıyor, ama inandırıcılıktan da bir taviz verilmiyor. Hatta klasik olan bertaraf edilen düşmanın kahramanlar kurtulduk sanırken son bir kez ortaya çıkması ve tekrar yenilmesi gibi bir durum bile yok.

Le Guin yine basit bir hikayeyi; kısa, sürükleyici ve alt metinleri ile birlikte anlatıyor. Bence Yerdeniz Büyücüsü'nden daha güzel bir roman Atuan Mezarları.

28 Ağustos 2009 Cuma

Yerdeniz Büyücüsü - Ursula K. Le Guin


Yandaki kapakla kıyaslanmayacak bir kapakla basılmış bizde Yerdeniz Büyücüsü, ama çevirisi güzel. Çiğdem İpek Erkal bütün Yerdeniz serisini başarıyla çevirmiş.

Tolkien'in romanları kadar detaylı, bol hikayeli, bol kahramanlı bir roman olmasa da; Rowling'in Potter'ı gibi uzun uzun sürmese de güzel bir roman bence. Onca cilt Harry Potter okuduktan sonra bu kitabın kahramanının (Ged) büyücülük okulundaki maceralarının bir kaç on sayfada geçmiş olmasına ya da düşmanıyla mücadelesinin böyle kolayca bitivermesine şaşırıyor insan. Büyücülerin niye bazı şeyleri yapıp bazılarını yapamadıklarına da bence inandırıcı (artık büyücülere ne kadar inanılabilirse) bir cevabı var kitabın.

Aslında hikaye basit. Fena bir sonla da bitmiyor. Fantastik bir roman olarak okunabileceği gibi içerisinde felsefi mesajlar da aranıp bulunabilir, her başarılı eserde olduğu gibi.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Karanlığın Sol Eli - Ursula K. Le Guin


Mülksüzlerden 5 yıl önce yazılmış ve ona göndermeler içeren bir roman Karanlığın Sol Eli. Dili yüzünden hem okunması hem de romanın içine girilmesi oldukça zor. Ben Türkçesi yüzünden diye düşünüyorum ama orjinalinin de çok farklı olmadığını sanıyorum (Yağmur da öyle diyor;)). Hadi isimlerin, ölçü birimlerinin, günlerin, ayların farklı isimlerinin olmasını bekliyoruz ama romanda sadece bir defa geçen "15-25 derece arası nemli hava" anlamına gelen kurem gibi kavramların olması bence işi zora sokuyor. Tercüme dili de bazen oldukça eski kelimeleri kullanırken bazen sınırları zorlayıcı kelimeler türeterek zaten zor okunan kitabı bence iyice zorlaştırmış. Anlatılan şeyin zaten karmaşık olduğunu düşünüp biraz insaflı davranmalıymış bence Le Guin (böyle 1969'da yazılmış bir roman için yazarına tavsiyede bulunan bir yapım vardır).

Bendeki baskının kapağı da berbat. Hele arka kapakta yazan "dünyamıza çok benzeyen Kış adlı bir gezegende geçer" ifadesi süper. Gerçekte Kış'ın dünya ile tek benzerliği üzerinde hayat olması. Bu yazıyı yazanı Kış'a bir yaz tatiline göndermek isterdim.

Eğer önce Mülksüzleri ardından Karanlığın Sol Eli'ni okursanız Shevek'in bahsettiği teoriyi tamamladığını (ya da başkasının benzer bir teori geliştirdiğini) ve ona bahsedilen Yanıtlayıcı'nın yapılmış ve kullanılıyor olduğunu göreceksiniz.

Orhan Pamuk olsaydım Kara Kitap'ı yazarken bu romandaki bölümler arasında anlatılan, romanla doğrudan bağlantısı olmayan ama onu tamamlayan, hikayelerden etkilenirdim herhalde.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Mülksüzler - Ursula K. Le Guin

Mülksüzleri ilk okuyuşumun üzerinden yaklaşık 17-18 yıl geçtikten sonra yeniden okudum ve yeniden hayran oldum; hem yazara hem de çevirene. Kitabı çeviren, onu Türkçede yeniden yazan Levent Mollamustafaoğlu. Her türlü övgünün üzerinde bir başarıyla bu harika kitabı çeviren Levent Mollamustafaoğlu'un Boğaziçi Üniversitesi Yayınlarından çıkan "Object-Oriented Programming with Examples in Borland Pascal" isimli bir telif eseri olduğunu da görmek kendimi daha yakın hissetmemi sağladı kendisine. Kitabın dış kapağında çevirmenin adı geçmiyor. Bu okumamda uzay-zaman üzerine 35 yıl önce yazılmış ve hala zırva gibi gelmeyen bu kadar uzun teorik metin olmasa daha olurmuş diye düşündüm. Başlangıcı, bitişi, kurgusu, bölümler arası ilişkileriyle insanı şaşırtan, sarsan bir roman Mülksüzler. Biraz tehlikeli de; onu okuduktan sonra daha zor beğenir olabilirsiniz ;) Henüz okumayanlardan Mülksüzlerin nasıl bir roman olduğu üzerine yazılanları okumak isteyenleri buraya yönlendireyim.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Dominator - U.D.O.


5 şarkılık bir EP olan Infected'ı saymazsak 2 yıldır sesini duymadığımız U.D.O.'nun yeni albümü hem UDO sevenleri hem de Accept hayranlarını mutlu edecek nitelikte. Özellikle The Bogeyman, Dominator, Heavy Metal Heaven, Devil's Rendezvous ilk dinleyişte insanı saran şarkılar. Bu tip grupların Whispers In the Dark tarzındaki yavaş şarkılara ihtiyacı olmadığını düşünsem de güzel şarkı olduğunu inkar edemem.

Accept ise solist olarak UDO yerine Mark Tornillo ile yeni albümlerini neredeyse tamamlamış. Blackmore olmadan Deep Purple olur da UDO olmadan Accept olmaz mı diyorsanız bekleyip göreceğiz.

Edit: Bence olmamış :( Yeni solistle eski şarkı: Balls To The Wall

Get Lucky - Mark Knopfler

Mark Knopfler'ın son albümü Get Lucky son zamanlarda en beğendiğim albüm oldu. Mark Knopfler gibi usta bir gitaristin 60 yaşına yakışan bir albüm olmuş Get Lucky.

Açılış şarkısı Border Reiver hareketli bir albüm dinleyeceğiniz havasını verse de albümün tamamına bir dinginlik hakim (ne zaman bu dinginlik lafını duysam uyuz, bitmek bilmeyen parçaların olduğu albümler gözümde canlanır, bu albüm öyle değil ;)). Before Gas & TV insanı albümün geri kalanını keşfetmekten alıkoyacak kadar güzel bir parça. Bu şarkıyla bir kaç gün geçirdikten sonra fırsat bulursanız Remembrance Day, So Far From The Clyde gibi güzel şarkıları dinleyip sevebilirsiniz.

Albümde fazla hiç bir şey yok. Delicesine hızlı müzik aramıyorsanız seversiniz.

21 Ağustos 2009 Cuma

How Life Imitates Chess - Garry Kasparov


Kişisel gelişim kitaplarından biri gibi görünmesine rağmen Kasparov çocukluğumun kahramanlarından biri olduğundan merakla aldım ve okudum bu kitabı. İçinizdeki cevheri keşfedin filan gibi saçma mesajlarla dolu kitapların aksine Kasparov daha çok yaşadıklarını (1985-200 arasında dünya satranç şampiyonu olmuş birinin anlatacak çok şeyi olduğunu tahmin edersiniz) ve bunlardan kendi çıkardığı dersleri anlatmış.

Satrancı taa lisede öğrendiğim için Karpov'la karşılaşmaları benim satrançla ilgili ilk anılarımdır. Hep kazandığını gördüğüm için Kasparov da ilk satranç kavramanım ;) O dönemlerde pek fazla olmayan satranç kitaplarının hepsini okumuş ve satrancın tarihçesini de oyunun kendisi kadar merak etmiş biri olarak bu kitapta adı geçen satranç ustaları hakkında Kasparov'un değerlendirmelerini okumak eski dostlardan haber almak gibi geldi bana.

Kasparov'un en büyük övgülerini süper kahraman gibi görünenlere değil de disiplinli çalışanlara sunması kendimi ona daha yakın hissettirdi. Ben de yıllara önce okuduğumda Max Euwe ve Capablanca'ya büyük hayranlık duymakla birlikte kahramanım Alekhine'di (evet o zamanlar gençlerin böyle acayip kahramanları oluyordu ;). Kasparov'un da Alekhine'e haksızlık edildiğini düşündüğünü okuduğumda sanki ben onunla değil de o benimle aynı fikirdeymiş gibi hissettim.

Kasparov'un kitabında şöyle yaparsanız başarılı olursunuz gibi önerileri okumanın acımasız bir eziciliği olduğunu da kabul etmeliyim. Hani televizyonda onu bunu bildiğini söyleyenlere karşı o kadar biliyorsan kendin neden yapmadın der ya insan, veya kendi saçı olmayan ama kelliğe çare bulduğunu söyleyen birine pek itibar etmezsiniz ya Kasparov karşısında böyle bir şey demek mümkün değil. Adam zaten başarılı olmuş; 15 yıl dünya satranç şampiyonu olmuş ;)

Sonuçta; üzerinde uzun uzadıya düşünmeden yaptığınız şeylerin Kasparov tarafından ayrıntılı incelenerek yapıldığını okuduğunuzda mutlu olabileceğiniz bir kitap bu.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

PLO röportajı

Pardus-linux.org'un edergi'sinden gönderilen sorulara verdiğim cevapları içeren dosyayı buraya da koyayım istedim. Derginin kendisi de burada.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Gezegen Hakkında

Linux Gezegeni, Türkiye'de Linux ve Özgür Yazılım konusunda çalışmalar yapan arkadaşlarımızın internet üzerindeki günlüklerini bir tek sayfadan okumamızı ve kendi dünyalarına ulaşmamızı sağlayan basit bir web sitesidir.

$ su gezegen_yoneticisi -
# sudo aptitude install ilgi_alaka

14 Temmuz 2009 Salı

Diskinizi temizleyin

Bir önceki harika ipucundan sonra yine sizleri dehşete düşürecek bir bilgi silsilesiyle karşınızdayız.

Bilgisayarınıza her gün dünyanın dosyasını indiriyorsunuz. Her ne kadar disk fiyatları ucuzlamış görünse de sonuçta bir yere kadar di mi sayın okuyucular? Bu dosyaları silsem de kurtulsam diyorsanız, işte bunun kolay yolunu bu makalede bulabileceksiniz.

Açın bir konsolu (xterm olmaz mı diyen uyanıklar, elbette olur ;)), geçin fazla dosyalarınızın olduğu bölüme, yazın "rm -rf *", bazen uzun sürebilir dert etmeyin. Biraz dolaşıp gelin. Siz sağ, ben selamet. Grafik ortamdan bunu nasıl yaparım diyenler bir sonraki haberimizi bekleyebilir veya buna benzer ipuçlarını yayınlayan planetlere bakabilirler.

Çiçek göndermek yerine kafanıza esen bir kuruma bağışta bulunabilirsiniz.

Ayı Dağı - Andrew Krivak

Duvar'da dünyada tek sağ kalan kadının hikayesini okuduktan sonra Ayı Dağı'nda (dünyaya her ne olduysa artık) hayatta kalan iki kişi...