Eğitimin kültür için gerekli ama tek başına yeterli olmadığına etrafımıza bakınca hepimiz ikna oluruz sanırım. Cem Karaca yaklaşık yarım asır önce söylediği şarkısında "Kırmızı ışıkta geçen şoförler"den dert yanıyor. Bu sorun hala devam ediyor mu? Evet. Peki bu sorunun kaynağı kırmızı ışıkta geçmenin doğru olmadığını bilmiyor oluşumuz mu? Bu sorunun cevabı da herkesçe açık olmalı; hayır! Kırmızı ışıkta geçenler ne yapmamaları gerektiğini biliyorlar ama bunu bir kültür haline getirmemiş olduklarından bu bilgi bir işe yaramıyor.
Elbette eğitimde durumumuzu düzeltmek için çaba harcamayalım demiyorum. Bunu cumhuriyetin ilk yıllarında denemiş ve bu toprakları neredeyse hiçliğin içinden bugüne getirmişiz, yine yapabiliriz bunu. Eğitimi bir sorun olarak gördüğümüzde, planlı çalışarak her alanda Türk Beşleri yetiştirmek imkanı hala var. Bunun ülkeye büyük faydası olur mu sorusuna tereddütsüz evet diyemiyorum çünkü ülkenin sorununun eğitimin getireceği kültürün genele yayılmaması olduğunu düşünüyorum. Ülke insanı yaygın olarak spor yapmıyorsa genç yetenekleri toplayıp, çok iyi bir programla çalıştırıp uluslararası başarılar kazandırmanın nasıl bir faydası olacak? Elbette diğer gençlerin bir kısmı için özendirici olacaktır ama ülkenin hedefinin sadece en yetenekli olanları daha da parlatmak olmaması gerekir (onu da yapamıyoruz farkındayım). Dünya ralli şampiyonları yetiştiren bir ülke de olsak o kırmızı ışıkta geçen şöforlerin sayısı azalmayacaktır.
Eğitim sistemimizin en ciddi yanılgılarından birinin de üstün başarılı çocuklara burs verip büyük bir sıçrama sağlayabileceğimizi düşünmesi olduğu kanaatindeyim. Tamam o çocuklara burs verelim elbette ama ya o kadar başarılı olamayanlar ne yapacaklar? Her sınıfta sadece bir kişi sınıf birincisi olabiliyor, birinci olamayanların (ki bunlar çoğunluk olmalı) durumlarını iyileştirmeyi düşünmeden topyekün bir kalkınmadan bahsetmek imkanı olmayacaktır. Sadece sınıf birincilerine, okul birincilerine değil herbir çocuğa dokunmalı, onu yukarı çekmeliyiz.
Kültür eğitim haricinde mimariyi, şehir planlamasını, heykeli, resmi, müziği ve diğer sanatları içeriyor. Ben etrafıma bakınca bunlardan hiçbirini göremiyorum. Şehir planlaması sıfır, mimari sıfıra yakın, heykel ancak dostlar alışverişte görsün diye var. Hal böyle olunca sadece matematiği, fiziği, İngilizceyi öğretebilsek bile yaşadığımız hayatı büyük ölçüde iyileştiremeyeceğiz. Madem öyle bunları da mı yapmayalım diyen yoktur sanırım, çünkü zaten yapmıyoruz.
Nasıl bir insan yetiştirmek istediğimizi ortaya koysak çözüm için de bir reçete çıkartabiliriz gibi geliyor bana. Matematik, mantık ve felsefe öğretmeden akılcı bir birey yetiştirme imkanı olmadığını bütün eğitimciler kabul edecektir. Edebiyat, müzik ve resim eğitimi olmadan kültür seviyesi de bir adım ileri gitmeyecektir. Spor yapılmadan sağlıklı olma imkanı da yok denecek kadar az. Sadece bu topraklarda konuşulan dillerden ikisini bile öğretsek hem toplumsal barışa katkısı olur, hem de çocukların ufukları açılır. Bunlar bütün gençlerimize aktarmamız gereken becerilerken hangisi üzerinde duruyoruz? Bırakın üzerinde durmayı başarılı çocukların matematik hariç (onu da sadece soru çözmekten ibaret sayıyoruz) diğer konulara vakit ayırmasını bile vakit kaybı olarak görüyoruz.
Aslında üzerine en çok eğilmemiz gereken konunun kültür olduğunu
cumhuriyetin başlarında görmüşüz. Atatürk "Türkiye Cumhuriyetinin temeli
kültürdür." derken ulaşılması zor olan ama gerekli olan hedefin bu
olduğunu kastetmiş olmalı. Eğitim nispeten kolay çözülecek bir sorun. Tamam durumumuz genel olarak çok kötü ama bir neslin hayatına sığacak bir zamanda eğitim sorunu çözülebilir. Ben neredeyse hiç bilgisayara dokunmamış genç adamların, kadınların 4 yılda başarılı mühendisler olduğunu sıklıkla görüyorum.
Dört yılda hukukçu, 6 yılda doktor yetiştirmek mümkün ama kültür
nesiller sürecek bir süreç. Gençlerimizin düşünme şekillerini Avrupa'da
bin yıllık heykellerin altında oturan gençlerle aynı yere getirmek
mühendis yetiştirmek kadar kolay olmayacaktır. Geminin rotasını kültüre çevirmek zorundayız.