28 Ocak 2015 Çarşamba

yolun başındaki akvaryum meraklısına tavsiyeler

Aşağıdaki metni geçen yıl +Akın Ömeroğlu'na göndermek için yazmıştım. Farklı zamanlarda 3 kişiye daha aynısını yazıp gönderince belki daha sonra genişletirim diyerek buraya koyayım dedim.

Akvaryumculuğun ilk aşaması balık bakmak oluyor genelde. Balığı bir süre yaşatmayı becerdikten sonra onun yavrusunu görmek isteyeceksin. Çok çeşitli şekillerde yavru veren balıklar var. Kimi (lepistes, plati vb) türler döllenmiş yumurtayı karnında kuluçkada tutar. Yavrular yumurtadan çıkınca annenin karnından da atılırlar. Onu görmek çok heyecanlıdır. Bazıları bir yuvaya yumurtlar ve orada beklerler yumurtaları. Onların mücadelesi de görülmeye değerdir. Onlar canlı doğuranlardan farklı olarak yumurtalarına ve yavrularına bakarlar. Müthiş bir aile ortamı olur, seyretmesi çok güzeldir. Bazıları döllenmiş yumurtaları ağızlarında saklarlar (yunus, sarı prenses vb). 2-3 hafta yem yemeyen dişi balıkları takip etmek de güzeldir. Melek balıkları gibi bir yaprağın üzerine yumurtlayanlar da vardır, betalar gibi suyun üzerine köpükten yuva yapıp orada üreyenler de. Bazı balıkların yavrusunu akvaryumda almak çok güç olabilir. Bazılarının da hiç üremesi mümkün değildir. Nispeten küçük hacimlerde bakmak imkanı vardır bu tip balıklara.

Bir süre sonra daha zor üreyen balıklara bakmak ister insan. Kolay olanları görmek yeterli gelmez yani. Discus veya Frontoza gibi bakması zor, üretmesi daha zor ve pahalı balıklara bakmak istenir genelde. Bunlar için daha büyük su hacimleri gerekli olur. Biraz tecrübe kazandıktan sonra bakmak daha iyi fikir olabilir böyle pahalı hayvanlara. Kimisi gerçekten çok narin olabiliyor. Çok da güzel hayvanlar olduklarından ölünce daha çok üzülür insan.

Bir diğer dal da su altı bitkilerine bakmak. Su altı bitkisi diyince insan saksı bitkisinin su altında yetişeni diye düşünebiliyor ama çok temel farklar var. Bitkiler karbondioksiti havadan kolayca alabilirken suya bunu senin vermen gerekecek. Benzer şekilde gübreleme işini de sürekli suya eklemek gerekecek. Bitkilerin ihtiyacı olan demir ve diğer mineralleri de azar azar vereceksin. Fotosentez için gerekli olan aydınlatma da ciddi önem taşır bitkili akvaryumlarda. Bunların hepsine profesyonelce yaklaşıp high-tech bitkili akvaryumlar kurabileceğin gibi, çok az müdahale ile yaşayabilen bitkileri seçip low-tech bir akvaryum da kurabilirsin.

Akvaryum boyutları bakacağın balıklara ve bitkilere göre değişiklik gösterecektir. Bazı balıklar (melekler gibi) yüksek akvaryumları isterken çoğu balık yukarı aşağı değil sağa sola yüzdüğünden uzunluğu ve eni fazla akvaryumlar daha iyi olacaktır. Akvaryum boyutunu belirlerken piyasadaki aydınlatmaların boyutunu da düşünmek lazım. lambaların 90cm boyutu olduğunu düşünüp belki 100cm uzunlukta bir akvaryum başlangıç için iyi olabilir. Akvaryuma su doldurunca eninin normalde olduğundan az görüneceğini hesaba katmak lazım. Onun için eni dar bir akvaryuma su doldurunca çok daha dar görünecektir. Bence eğer imkan varsa 50cm bir en ideal olacaktır. Yükseklik için de eğer yüksek su isteyen balıklara bakmayacaksan 40cm iyidir. Bu yükseklik ileride bitki bakmak istersen yine kullanabileceğin bir mesafe olacaktır. Çok derin akvaryumlarda aydınlatmanın zemine ulaşması için daha güçlü lambalar kullanman gerekebilir. 

İthal akvaryumlara o kadar fiyat farkı vermeye hiç gerek yok. Eğer bu hobinin peşinden gidersen her türlü değiştirirsin ilk alacağın akvaryumu :) ben 20 yıldır yerli yapım akvaryumlar kullanıyorum.

Bitkili akvaryum diyince içinde hiç balık olmayan akvaryum canlanmasın gözünde. karidesler, küçük balıklar filan bakabileceğin gibi büyük discusların bile bakılması mümkündür. Bitkili akvaryumda ağırlık bitkide olduğu gibi balık akvaryumunda da bitki olabilir. Bu tip bitkiler eğer balıklar iri ise daha sert gövdeli, sağlam tutunan bitkiler olmalıdır. Canlı doğuranlar gibi balıklara bakacaksan her türlü bitkiyi koyabilirsin akvaryuma.

Balık miktarına gelince; başlarda her gördüğün güzel balığı almak isteyeceksin. Satanlara elindeki balıklarla birlikte yaşayıp yaşamayacaklarını sorduğunda yaşar diyecekler sana. İnternete baktığında da olur olmaz her farklı türü bir arada yaşattığını söyleyenleri göreceksin. Mümkün olduğunca az balık almaya çalış derim ben. Her konuda olduğu gibi bu konuda da çokça bilgi var internette. Kavgacı balıkları tek tür olarak beslemek gerekirken kimi türler çok barışçıldır karma akvaryumlarda yaşayabilirler. Bazı balıkların erkek dişi oranına da dikkat etmek gerekir. Çoğunlukla fazla dişi az erkek şeklinde bakılıyor balıklar. Üreme dönemlerinde özellikle kavgacı olduklarını da hesaba katmak lazım. Bu tip balıkların sadece erkeklerini alıp bir şov akvaryumu kurmak da tercih edilen yollar arasında. Bilirsin doğada bütün hayvanların erkekleri güzel ve gösterişli oluyor. Balıklar arasında da durum böyle. Çoğunlukla renksiz ve küçük boyutlu oluyor dişiler :)

Besleme de önemli bir konu. Kimi balıklar bitkisel yemlerle beslenirken kimisi hayvani gıdalara daha fazla ihtiyaç duyar. Beslenme şekli balıkların boyutlarını, formlarını ve renklerini çok etkiler. Bir arada tutacağın balıkların benzer beslenme alışkanlıklarına sahip olmasına da dikkat etmek gerekir.

Bakacağın balıklara göre bir ısıtma/soğutma sistemi de ayarlamak gereklidir. Normalde kaloriferli bir evde, sıcaklık çok düşük seviyelere inmiyorsa ve çok hassas balıklara bakmayacaksan ayrıca ısıtıcı almayabilirsin. Ben bitkili akvaryumda yıllardır ısıtıcı çalıştırmıyorum. Ama tedbiren bir kaç tane (maalesef seninde böyle olacaktır, deneme yanılmayla her şeyden bir sürü alıyor insan) ısıtıcım var.

Filtre bahsedeceğim son konu olacak. Temelde iki tip filtre var: iç ve dış. İç filtreler mekanik temizlik konusunda başarılıdırlar.Balıkların dışkılarını, dökülen yaprakları filan iyi toplarlar. Bunu toplayan filtrelerin arada bir suyun dışına çıkartılıp temizlenmesi ve bu pisliklerin akvaryumdan uzaklaştırılması gerekir. Bunu balık yoğunluğuna göre bir veya iki haftada bir yapabilirsin. 5 dakikanı almayacak basit bir iştir ama salonu birazcık ıslatabilirsin. Dış filtreler ise mekanik temizlikten daha çok biyolojik temizliği iyi yaparlar. Detaya girmeyeyim ama dış filtrelerin süngerlerine tutunan yararlı bakteriler döngülere yardımcı olurlar. Bunları yılda bir temizlemek bile mümkündür (elbette çok az balık yükü varsa). Çok büyük balıkların varsa (astronot, pirana gibi) balıkların dışkılarını ayrıca akvaryumdan almak da gerekebilir.

Bunların haricinde ileride bitkili akvaryumun olursa karbondioksit sistemleri kurmak, akvaryuma ultraviyole filtreler takmak gibi işi çığrından çıkaracak işler de yapabilirsin.

Bence akvaryumculuğun son noktası tuzlu su akvaryumudur. Onun için tatlı su akvaryumunda bir kaç yıllık bir tecrüben olması çok iyi olur diye düşünüyorum.

3 Ocak 2015 Cumartesi

Böyle bir sınav da mümkün

Küçük yaşta izlediğim Hababam Sınıfının aşağıdaki sahnesi hiç aklımdan çıkmaz. Bana kül yutturamazsınız diye sıraların üzerinde gezen hocanın sırtına cevap kağıdı asılması sahnesi günümüzün teknolojisi ile biraz farklı tipte olsa da gerçekleştirilebilecek bir sahne.


Geçen yıl sınavlarda kopya çekçek serbest olsun diye yazmıştım. Yazıyı okumaya üşenecekler için özetleyeyim: bilgisayar mühendisliğinde sınavlarda birinden canlı yardım almak haricinde her şey serbest olsun demiştim. İşin doğrusu bunun bir benzerini yıllar önce herkesin aynı soruyu farklı girdilerle çözeceği bir şekilde vermiş ve 3 gün içinde çözüp gelmelerini istemiştim. Kimilerinin şaşıracağı bir şekilde o sınavda kopya çeken olmamıştı. Olduysa bile "benim sınavlarımda kopya çekemezsiniz" diye sıraların üzerinde gezsem bile ancak o kadar olurdu eminim.

Bu yıl bilgisayar ağları dersinin arasınavında sınavın bir kısmını bilgisayar başında ve internet açık bir şekilde yaptım. Herkes derste oturduğu gibi oturdu sınavda; aralık bırakmadan, sıra atlamadan. Zaten herkes kendi bilgisayarını getirmiş, internet açık, öğrencilerin kafasını çevirip bakmasından mı çekineceğim diye düşündüm. Dördüncü sınıf dersi olduğundan 6 ay sonra meslektaş olacağımız öğrencilerin hepsine aynı soruyu sordum. Soruyu tamamladığını söyleyenin bilgisayarına baktım, yapan çıktı.

Hiç sıraların arasında gezip ne yapıyorlar, birbirleriyle yazışıyorlar mı denetlemedim. İki saatin sonunda sınıfın yarısından fazlası soruyu yapamadı. Çok yakın iki arkadaştan biri yaptı, biri yapamadı sınavı. Herkesin sınavı yapıp çıkmış arkadaşlarıyla internetten konuşup nasıl yapılacağını öğrenme fırsatı vardı ama kimse yapmadı bunu. Basitçe tarif edilebilirdi yapılacak iş. Zaten sınavda yapamayanlar sınav sonrası hızlıca soruyu çözüp ah ulen dediler.

Başka bir zaman, başka bir sınavda aralarında boş sıralar bıraktırıldığı, kaynak kullanmanın serbest olmadığı halde gözetmenin 2 dakika sınıftan ayrılmaya cesaret edemediği öğrencilerden oluşan bir grupla böyle bir sınav yapabilmiş olmaktan büyük mutluluk duydum.

Bence dersinde kopya çekilen hoca da bir kendine dönüp bakmalı.

1 Ocak 2015 Perşembe

LibreOffice Impress sunumlarınızı Pebble ile uzaktan yönetin

Neredeyse iki yıl önce LibreOffice Impress sunumlarınızı Android telefonunuzla nasıl uzaktan yönetebilirsiniz diye yazmıştım. Bu halen çok kullanışlı bir yöntem olmasına rağmen sunumları kol saatimizden yönetmek de eminim çok kişinin hoşuna gidecektir. Bir yılı aşkın süredir pebble kullandığımızdan bu uygulama onun üzerinde hazırlandı.



Uygulamayı geliştiren Gülşah bununla ilgili bir blog yazmıştı ama aradan geçen bir haftada yazılım daha kolay kurulabilir ve kullanılabilir hale geldi. Takip edilecek adımlar şöyle:
  • Pebble aygıtlarla sadece bluetooth üzerinden haberleşebildiğinden bilgisayarınızla eşleştirmeniz gerekiyor. Bu işletim sistemine ve kullandığınız masaüstü ortamına göre değişiklik gösterdiğinden burada anlatmak gereksiz ama herhangi bir bluetooth aygıt gibi eşleştiriliyor.
  • pebble-remote uygulamasını kurmadan önce bağımlılıklarını kuralım. Gülşah uygulama için bir depo oluşturduğunda buna da gerek kalmayacak.
    • $ sudo apt-get install python-dev libopenobex1-dev python-tk python-lightblue python-pexpect xdotool python-bluez bluez-tools
    • Uygulama pebble için hazırlanmış lightblue kitaplığını kullandığından onu github deposundan indirip kurmak gerekiyor. Kurulumu için buraya bakabilirsiniz.
  • Artık pebble-remote uygulamasını kurabiliriz. Uygulamanın deb paketini buradan indirip kurabilirsiniz. Çok yakın zamanda rpm paketini de hazır olacaktır.
  • Kurulum tamamlandığında konsoldan aşağıdaki komutla sunumunuzu başlatıp pebble'ınızın müzik uygulamasından yukarı ve aşağı tuşlarını kullanarak sunumda sayfalar arasında gezinebilirsiniz.
    • $ pebble-remote ~/kirkiki.odp
Pebble kullanıcılarından gelecek geri bildirimlerle uygulamaya ihtiyaç duyulan ne varsa eklenebilir.

Kendinden sonrakilere örnek göstereceğim bir çalışma arkadaşı olan Gülşah eminim bundan sonra daha sıkı çalışıp özgür yazılım camiasında daha çok iş yapacaktır.

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...