23 Nisan 2013 Salı

VSRE: "very short reply expected" (çok kısa cevap bekleniyor)

Sıklıkla tek kelimelik cevaplar verebileceğimiz epostalar alıyoruz. Aslında sadece "Evet", "Hayır", "Geleceğim" yazmak istediğimiz halde bunun kabalık olarak algılanacağını düşündüğümüzden bu basit cevapları yazamıyoruz.

Basitçe "katılamayacağım" demek yerine "Selamlar Erdinç, Düzenlediğiniz ... konferansını takip ediyorum. Çok katılmak istememe rağmen ... ve ... ve ... nedeniyle üzülerek katılamayacağım. Nazik davetin için teşekkür eder, başarılı bir etkinlik olmasını dilerim." gibi uzunca yazmak gerekiyor. Bazen olumlu cevap vermek de aynı karmaşıklığı gerektirebiliyor. Ancak çok yakın tanıdıklarımıza "geliyorum, biraz detay ver" diye yazabiliyoruz.

Uzun cevap yazmak çoğunlukla daha geç cevap yazmak demek oluyor. Aslında cevabı alan kişi de bizim yazmak istediğimiz o kısa cevabı bekliyor oluyor çoğu zaman.

Davetiyelerde çokça rastladığımız RSVP (lütfen cevap verin) gibi bir anlaşma ile bu sorunun üzerinden gelinebileceğini düşünen Panayotis Vryonis'in önerisi kısa cevap beklediğimizde VSRE kullanmak. Bir kaç şekilde kullanmak mümkün VSRE'yi:
  • Eposta konu satırında "VSRE: Uluslararası Özgür Yazılım Konferansı daveti" ifadesini görünce rahatça "gelemeyeceğim", "bunu kaçırmam" gibi cevaplar verebiliriz.
  • Epostanın sonunda "Cevabınızı bekliyorum (VSRE)" veya "VSRE, Necdet" ifadelerini gördüğümüzde de yine kısa cevaplar verebiliriz gönül rahatlığıyla.
Bir epostada VSRE ifadesini kullandığınızda tek (en fazla beş) kelimelik cevaplara razı olduğunuzu unutmamanız gerekir. Hem postada VSRE kullanıp hem de aldığınız "peki" cevabına alınmak uygun olmayacaktır.

Hepimizi rahatlatacak bir anlaşma olacağını düşündüğüm VSRE henüz iki günlük bir öneri. Hakkındaki tartışmalara buradan gözatmak veya katılmak isteyebilirsiniz.

16 Nisan 2013 Salı

Kilis 7 Aralık Üniversitesi Linux seminerinin ardından

12 Nisan'da Türkiye'de İnternetin 20. yılında 'Türkiye'de Linux'un Gelişimi' başlıklı bir konuşma yapmak için Kilis 7 Aralık Üniversitesindeydim. Hem daire başkanı Mikail hoca hem de üniversitede çalışan arkadaşlar çok sıcak karşıladılar ve misafir ettiler beni. Çok ilgisiz bir topluluğa konuşmuş olsam da sadece üniversitede çalışan arkadaşlarla görüşmek bile gittiğim onca yola değdi.

Kilis'e 2010 yılında Ağ Teknolojileri Durum Tespit Komisyonu üyesi olarak gitmiştim. Aradan geçen üç yılda artan öğrenci sayısının ve Suriye'den göç edenlerin etkisiyle şehir oldukça değişmiş. Üç yıl önce öğrencinin oturup gevezelik edebileceği neredeyse hiç yer yokken buradan para kazanılacağını görenler sayesinde alternatif mekanlar açılmış. Suriyeden gelenlerin sayısının çok fazla olması nedeniyle Arapça neredeyse ikinci dil olarak konuşulur olmuş. Bu büyük göç sayesinde ev kiralarının çılgınca artması ve şehrin inşaat alanına dönüşmesi herkesin tahmin edebileceği ama üzücü sonuçlar olarak hemen görülebiliyor.

Her ne kadar değişmiş olsa da hala bir sineması bile olmayan bir il merkezi Kilis. Üniversitenin fiziki şartları iyileşmiş olmasına rağmen, çalışanlar ne kadar iyi niyetli olsalar bile Kilis'te öğrenci olmak da çalışmak da çok zordur eminim.

9 Nisan 2013 Salı

Özgür Yazılım ve Linux Günleri 2013'ün ardından

Özgür Yazılım ve Linux Günleri bu yıl da çok eğlenceli geçti benim için. İşin doğrusu etkinliğin ana teması NoSQL olunca çok fazla konuşma benim ilgi alanımın dışında kaldı. Eminim veritabanı insanı olmadığı için etkinliğe gelmemiş çokça insan vardır.

Etkinlik Musta ve Chris hocaların kısa konuşmalarıyla başladı. Her ikisini de dinlemenin ayrı keyifli tarafları var. İkinci konuşmalar arasından Ahmet Kaplan'ın Pardus'la ilgili sunumu bence dikkat çekiciydi. Ahmet hoca yaptıkları çalışmaları anlattı. Mevcut durum neredeyse kimseyi tatmin etmediği gibi sunumdaki açıklamalar da bence yetersizdi. Keşke teknik ekipten de biri olsaydı ve o cevaplasaydı soruları. Ahmet hoca çok geniş pencereden geleceğe yönelik planlarını anlattı ama anlattıklarını destekleyecek şeyleri gösteremiyor oluşu ikna ediciliğini çok azalttı doğrusu. Pardus eski geliştiricisi Ozan Çağlayan söz alarak durumdan memnun olmadığını ve durumu takip edeceğini söyledi. Konuşmanın ardından etkinlik alanında da kalabalık bir grup birlikte konuştular ama ben dinleyici olarak katılmadım sohbete. Bu vesileyle kısa süreliğine memlekette bulunan Gökçen'i de görmüş oldum.

Üçüncü oturum olarak Çağrı Ersen'in nagios sunumunu dinledim. Yazılarından tanıdığım ve takdir ettiğim biri olduğundan yüz yüze görüşüp tanışmış olmaktan çok mutlu oldum. Sunum her açıdan çok başarılıydı. Keşke iki lafın belini kırmaya fırsat olsaydı. Umarım başka bir etkinlikte bu fırsatı yakalayabilirim.

Öğleden sonra önce JMeter anlatan Gökhan Akgün'ü dinledim. Gökhan çok akıllı ve çalışkan biri olduğundan ileride eminim çok daha iyi bir hatip olacaktır. Bu sunum da güzeldi bence.

İlk günü Doruk'un salondan taşan katılımcıların olduğu Sürdürülebilir Linux Sistem Yönetimi semineri ile bitirdik. Doruk zaten yılların tecrübeli konuşmacısı olduğundan herkesi konunun içine çekerek çok başarılı bir konuşma yaptı. Eminim herkes beklediğinden fazlasını bularak ayrılmıştır ilk günün sonunda.

Pazartesi başlayan sınavları olmasına rağmen iki geceyi yolda geçirmeyi göze alıp benimle birlikte gelen öğrencilerim Aybüke, Ebru ve Esra ilk günün sonunda geri döndüler. Konu sınavlar olunca ısrar etmek imkanı olmadı ama hem akşam sohbetlere hem de ikinci güne katılmış olmalarını çok isterdim doğrusu. Bu kadarının bile onlar için iyi bir tecrübe olduğuna eminim.


İkinci gün Couchbase anlatan Kaan ve İşbaran'ı dinleyerek başladı etkinlik benim için. Her ikisi de konuya çok hakim olduklarından benim dinlediğim en başarılı sunumlardan birini yaptılar. Olumlu ve olumsuz yanlarıyla tecrübelerini çok iyi aktardılar. Bu iki kocaman adamla öğrenciliklerinde birlikte bulunmuş olmaktan bir kez daha gurur duydum.

Etkinliğin son oturumunda geçen yıldan bu yana konuştuğumuz Yakından Eğitim hakkında bir sunumumuz oldu. Katılanların çok büyük bölümünü tanıyordum, benim tahminimin çok altında katılımcı vardı salonda. Yakından Eğitim'i neredeyse hiç duyuramadığımızı etkinlik alanındakilerin neredeyse hiçbirinin haberinin olmamasından anlamak mümkündü. Umarım bu dönem yapılacak güzel işlerle bir sonraki döneme başlarken daha çok adını duyurabiliriz.

Bilgi Üniversitesi ekibi her yıl olduğu gibi yine çok iyi hazırlanmıştı, aksayan birşey yoktu, özverili çalıştılar, sağolsunlar.

Etkinliğin geri kalan büyük bölümü, cuma ve cumartesi akşamları da dahil olmak üzere hep arkadaşlarla muhabbet etmekle geçti. Sadece biriyle konuşmak için bile bu yolu tepebileceğim yirmiden fazla arkadaşla birlikte olmak çok güzeldi. Bu kadar güzel ve akıllı genç kadınla, fişek gibi delikanlılarla (elbette daha az genç ve göbekli olanlarla da ;)) dopdolu geçen iki günün ardından etkinlik de bitti.

2 Nisan 2013 Salı

Pardus 2013 izlenimlerim


Mevcut durumda Pardus bir özgür yazılım projesi gibi sürdürülmüyor. Pardus 2013 diye önümüze konan şey de bildiğimiz Debian. Hal böyle olunca teknik bir değerlendirme yazma imkanı da yok. Yeni Pardus hakkındaki değerlendirmelerim kısaca şöyle:
  • Bir projeden 'inşa altyapısı dosyaları erişime açıldı' mesajını okumak için o projenin öncesinde kapalı kaynak kodlu olması gerekir. Özgür bir dağıtım olan Debian kaynak kodları kapatılarak zaten dağıtılamaz, aksi durum Genel Kamu Lisansının ihlali demek olacaktır. Zaten açık olması gereken birşeyi açmak demek ancak 'bir hatadan döndük' anlamını taşır.
  • Pardus'un nasıl bir modelle geliştirildiğini bilmediğimiz gibi bundan sonra nasıl devam edeceğini de bilmiyoruz. Dışarıdan mı hizmet alınıyor, TÜBİTAK çalışanları mı geliştiriyor bilmiyoruz.
  • Pardus geliştiricisi olmak için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği belli değil. Mevcut geliştiricilerin kimler olduklarını bilmediğimizden nasıl bir yeterlilik aradıklarını da bilmiyoruz.
  • Pardus kurumsal ne demek bilmiyoruz. Herhalde kurumların kullanacağı bir sürüm demek değildir ama indir sayfasında 'sevgili ev kullanıcılarımız' ifadesi var. Eğer kurumsal sürüm uzun dönem destek demek ise bu süre nedir belirsiz. Hele ki hiç bir pakette ikili değişiklik olmadığını söyleyen bir dağıtımın bu desteği sürdürmesi bence mümkün değil. Debian paketlerini olduğu gibi alan bir dağıtım ancak onun verdiği kararlara uyabilir.
  • Pardus Kurumsal'ın tanımı belli olmayınca Pardus Bireysel olacak mı, olacaksa ne farkı olacak anlamak da mümkün değil. Bir dönem Pardus'un sayfasında bulunan bir sunum belgesinde Bireysel sürümün pisi paket yönetim sistemi ile topluluk tarafından sürdürüleceği yazıyordu. Bu topluluk nerede, TÜBİTAK'ın Anka ve Pisi'ye yaklaşımı nedir gibi soruların da cevaplanması lazım.
  • Pardus'un yol haritası belli değil. Bundan sonra debian paketleri olduğu gibi alınacaksa bildirdiğimiz hatalar nasıl çözülecek? Geliştiricilerin kimler olduğunu bilmiyoruz ama debian depolarına yazabilen kimse yoktur sanırım. Raporlanan hataları sadece Debian bugzillasına aktararak bir dağıtım sürdürülemeyeceğine göre paketlerde yapılan değişikliklerin debian depolarını kullanılmaz hale getirmesi durumunda ne yapılacak? Çokça lafı geçen 30000 paketin bakımını yapacak geliştirici kaynağı nasıl sağlanacak? Bu senaryo çok yakın bir gelecekte hayata geçecektir.
  • Debian dünyanın en büyük Linux dağıtımlarından biri, çok geniş bir geliştirici ailesi var. Onun 3 dvd ile sağladığı 12GB'tan fazla paketin 40 kadarını değiştirip yeni dağıtım çıkarmanın mantığını da anlamıyorum ben. Bildiğimiz debian'ı kurduktan sonra bu paketleri onun üzerine kursak daha sürdürülebilir olmaz mı mesela?
TÜBİTAK nasıl diğer projelerini dışarıdan katkı almadan gerçekleştiriyorsa Pardus'u da benzer şekilde sürdürebilir. Benim buna da bir itirazım olmaz. Eğer MEB ve MSB gibi büyük ulusal müşterileri varsa sadece onlar için bir Debian seçkisi hazırlamasına kim ne diyebilir? Adına da ister Pardus desin, isterse Pardus-ng farketmez. Ama bu niyetini açıkça belirtmelidir. Bunu söylemek TÜBİTAK'ın işini de kolaylaştırır. Kısaca TÜBİTAK, Pardus geliştiricisi olmak için kurum çalışanı olmak gereklidir diye bir şart koyabilir, dışarıdan katkı almayacağım diyebilir. Hatta lafı hiç uzatmadan aldım Ubuntu'yu kullanıyorum da diyebilir. Bu yaklaşım bence mevcut durumdan çok daha sürdürülebilir bir yaklaşım olacaktır.

Son tahlilde elimi vicdanıma koyunca TÜBİTAK'ın sahipli yazılımlar kullanmak yerine özgür yazılım tarafında olmasını olumlu bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim ama tuttuğu yol da sürdürülebilir bir yol değil bence.

Anka ve Pisi dağıtımlarına destek olma konusuna gelince; TÜBİTAK'ın kamu kaynaklarını kullanarak oluşturduğu sunucu parkından ve elindeki bant genişliğinden bu dağıtımlar için ayıracağı kaynak yüzde hesabına bile gelmeyecek kadar azdır. İki tane makineyi bu dağıtımlara tahsis edememiş olmalarına bir anlam veremiyorum gerçekten. Bir senedir bunu yapmamış olmak bence sadece niyetin olmamasıyla açıklanabilir bir durumdur.

Bir önceki dönemde Pardus geliştiricisi olan TÜBİTAK çalışanı arkadaşlarımın yakışıksız bir şekilde işten çıkartılmalarını, ayrılmak zorunda bırakılmalarını kabul edilemez buluyorum. Onlara bu muameleyi yapanlar kimler bilmiyorum ama kimsenin kötü davranışı haketmediğini de biliyorum. Bunların üzerine bir de hepimizin Pardus için yıllardır harcadığı bu kadar emeğin çöpe atılıp yerine amatörce hazırlanmış betiklerle Debian'ı Pardus yaptık deniyor. TÜBİTAK bu yaptıklarını geriye alamaz ama umarım bundan sonrasını ülkemiz için verimli hale getirebilir.

Bu hali olmamış.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Yaz stajı meselesi

2005'te Pınar, Oğuz ve Behice stajda birlikte çalıştığım ilk öğrenciler oldular. Onların bir ay gibi kısa sürede nasıl işler yapabildiklerini gördükten sonra her yıl bu işi sürdürdüm. Bir sonraki yıl Figen, Şule ve Mümine ile devam eden staj çalışmalarında her yıl bir kaç öğrenciyle devam ettim. Şimdi unutup, atladıklarım kırılmasın ama bu seri yıllar içinde Mesut, Mete, Meltem, Aydan, Özge, Engin, Damla, Mesutcan ve Ebru ile sürdü.

Her yıl aynı yoğunlukla ilgilenemesem de bilgi işlemde birer ay çalıştığım bu yavrucaklara bazen taş taşıttım, bazen pikniğe götürdüm. Çoğunlukla bitmek bilmeyen mesai saatleri boyunca çalıştılar. Hep daha önce bilmedikleri işleri yapsınlar istedim. Çoğu işte olduğu gibi staja birini alırken de tek bir kriterim olmadı. Bazısı her karşılaşmamızda 'staja geliyorum değil mi' diye sorarak geldi staja, bazısı 'bu yıl stajı burada yapmaya karar verdim' diyerek. Benim yazın birlikte çalışalım dediğim diye çağırdığım da oldu, ofiste birlikte çalıştığım öğrencilerime (adını bilmediğim için) tarif ederken kapıyı çalıp staja geleyim mi diyen de oldu.

Bir ay boyunca yanında ders, ödev gibi şeyler olmadan çalışmayı hiç tecrübe etmemiş çocuklar benim bitmek bilmeyen 'onu da yap' isteklerim karşısında dönem dönem zorlandılar. Böyle çalışmaya değmez diyerek bırakıp gidenlerin sayısı hiç de azımsanmayacak kadar fazla oldu. Beklentileri karşılayamadım diyerek merdivenlerde oturup ağlayanlar, birkaç gün stajı bırakıp daha sonra tekrar gelenler, rahatsızlandığı için hastaneye götürdüklerim bir araya gelseler bayağı bir yekün tutarlar herhalde.

Şimdi dönüp baktığımda aynı şeyleri, hatta daha fazlasını çok daha az kırıp dökerek de yaptırabileceğimi görebiliyorum (hadi Heisenberg aşkına tahmin ediyorum diyeyim). Benim için fiziksel şartların da değişmesiyle bundan sonra staj döneminde kimseyle birlikte çalışmamaya karar verdim. Bunu buraya yazıyorum ki yarın 'necdet yücel staj' aramasıyla bu sayfaya gelenlere benim ayrıca birşey anlatmam gerekmesin.

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...