12 Kasım 2025 Çarşamba

"istediğini yapabilirsin ama istediğini isteyemezsin"

Yürüyüş en sevdiğim faaliyetlerden biri. Ortaokuldayken Çubuk'tan Ankara'ya yaklaşık 40km yürümüştüm arkadaşlarımla. Hayatta en çok yorulduğum günlerden biriydi herhalde. Şimdilerde daha aklı başında yürümeye çalışıyorum. Pandemi döneminde iki hafta evden çıkmadığımız bir sürecin ardından artık evin dışına çıkmak serbest olunca ilk gün 10km, sonraki gün (yarı maratonu tamamlayayım diyerek) 22km yürümüştüm. Tabi bu sadece yürüme sevdasından değil evde durmaya dayanamamaktan olmuştu (şimdilerde günlük ortalama 6-7km civarında yürüyorum). Nasıl başka konularda okuyorsam yürümek ve etkileriyle ilgili çokça kitap okudum. Ne yürüyüşüm değişti, ne de yürüyüşten beklentim (o zaman niye?).

Üç yıl önce Urla caz festivali için İzmir'e gittiğimde Bergüzar'ın coşturmasıyla orta zorlukta bir doğa yürüyüşüne katılmıştım (konserler harikaydı). Bir minibüsle yolun kenarında bir yere geldik, ben nereye kadar yürüyeceğiz diye sordum. Çok uzak bir tepedeki rüzgar tribünlerini gösterip oraya gidiyoruz dediler. Güzel şaka diye düşündüm ve güldüm. Sonuçta oraya kadar çıktık. Bergüzar harika bir yol arkadaşı olduğundan nasıl yorulduğumu konser sonrası anlayabildim ancak. Eylül ortası olduğundan henüz sonbahar başlamamıştı ama yine doğa çok güzeldi. Gördüğüm en güzel sonbaharlardan biri Deliorman'daydı. Çamları, ardıçları (bütün iğne yapraklıların çam olmadığını öğrenmemin bu kadar yakında olması utanç verici), akçaağaçları, çınarları bütün o muazzam renkleriyle görmek harikaydı.

Geçen pazar Kazdağlarına bir doğa yürüyüşü için gittim. Yine orta zorlukta bir parkura. Bu sefer hayatta ne zaman tökezlesem (ki çok olmuştur) beni tutan Kamil vardı yanımda (ben onun yanındaydım aslında). Uzun bir yürüyüş parkuru değildi ama oldukça dik yamaçlardan indik. Hep bana yakın yaşta insanlardan oluşan bir grupla yürüdük. Birkaç gün önce yağmur yağdığından yerler ıslak ve sonbahar yapraklarıyla doluydu. Zemin o kadar yumuşaktı ki eminim ciddi bir zarar görmezdim düşseydim bile. Güneşli güzel bir günde harika renklerle dolu ağaçlık bir yerde yürüyüp, çokça eğlenip döndük.

Bu doğa yürüyüşlerinde benim anladığım eğer hiç eğimi olmayan bir tartan pistte yürüyorsanız zorluk derecesi kolay, Erciyes'e, Ağrı'ya tırmanıyorsanız zorluk derecesi zor diye sınıflanıyor. Aradaki her şey orta zorlukta. Ben nasıl yorulmuşsam iki gündür üst bacaklarım tutmuyor. Bu parkurların zorluk derecesi 10 üzerinden belirtilmeli bence. 2 de 9 da orta zorlukta olmaz arkadaşlar. 

Yaklaşık on yıl önce buradan Ankara'ya uçakla giderken türbülansta uyanmıştım (uçak kalkmadan uyur, indikten sonra uyanırım. Şahitlerim var). Uçağın içi çığlık çığlığa. İlk aklıma gelen son sınıfların bitirme projelerini tamamlamamış olduğumuz olmuştu. Kazdağlarında dik bir yamaçta yer ayağımın altından çekilince bu sefer aklımdan geçen şey haftasonunu görmeden mi bitiyor oldu.

Schopenhauer'un başlıktaki sözünü anladım diye düşünüyorum bir zamandır. Bu yaşadığımı bir ay önce yaşasam eminim bambaşka düşünecektim. Heidegger'in Varlık ve Zaman'ı anladığımı düşünüyorum diyerek psikiyatri kliniğine giden adam gibi [gibi yazmamak için iyi çabaladın] olmasa da bir aydınlanma anı oldu benim için.

Hayatının bir köşesine koyduğun ve artık üzerinde pek az düşündüğün bir şey hareket etmeye başladığında hem diğer şeylerin de yeri değişiyor hem de o hareketin gümbürtüsünü duymuyormuş gibi yapamıyorsun. Cumartesi yolunda gitmeyen bir şey olmaz ve belki öykünün geri kalanını da yazarım [ya da daha iyisi olur ve mutluluktan yazmazsın].

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"istediğini yapabilirsin ama istediğini isteyemezsin"

Yürüyüş en sevdiğim faaliyetlerden biri. Ortaokuldayken Çubuk'tan Ankara'ya yaklaşık 40km yürümüştüm arkadaşlarımla. Hayatta en çok ...