29 Nisan 2012 Pazar

Açık Erişim

Geçen hafta Harward Kütüphanesinin akademik dergilere yıllık 3.5 milyon $ abonelik bedeli ödemeyi sürdüremeyeceğini açıkladı. Yerli ve yabancı basında çokça yankı bulan bu konuya kısaca dikkat çekmek istiyorum.

Bilimsel (akademik) dergilerin içeriklerinin neredeyse tamamını üniversiteler ve araştırma kurumları üretiyorlar. Üretilen bu içeriğin değerlendirilmesini, yani hangilerinin yayınlanmaya değer bulunacağını da yine üniversite veya araştırma kurumlarından bilim insanları yapıyorlar. Şaşırtıcı olmayacak belki ama bu dergilerin tek müşterileri de yine üniversite ve araştırma kuruluşları. Bu resme biraz yukarıdan bakınca başka bir sektörde benzerine rastlanması zor bir durum ortaya çıkıyor. Üretenler, denetleyenler ve alıcılar aynı olmasına rağmen bu işin organizasyonundan çok büyük paralar kazanılıyor.

Burada bir parantez açıp bahsi geçen bu dergilerin hepsinin aynı kalitede olmadığını, dergi çıkaranların hepsinin evliya olmadığını da söylemem gerekir. Küçük bir google araması sizi tahminlerinizin çok üzerinde şaşırtacak sonuçlara götürecektir. Garanti ederim.

Harward akademik personeline 'bundan sonra kendi yayınlarınızı özgürce erişilebilir yerlerde yayınlayın. Okulun paralı aboneliklerini durduruyoruz' meailine gelecek bir açıklama yaptı ama yukarıda bahsettiğim acayip durumun değişebilmesi için bir (bir kaç) üniversitenin tavrı etkili olmayacaktır elbette. Türkiye'deki yeni kurulan üniversiteler bile yüzbinlerce dolarlara varan yıllık abonelik bedelleri veriyorlar bu dergilere. Akademik dergilerin şu anki yapısıyla devam edebilmesi için bir bedelin ödenmesi gerekiyor (apartman yöneticisine bile para verdiğimizi unutmayalım) ama bu bedel her yıl katlanarak artıp bugünkü rakamlara ulaşmamalı. Bizim gibi kaynakları daha kısıtlı olan ülkeler için bilim üretmek demek yurt dışına daha fazla para vermek demek oluyor.

Bilgiye açık erişim için bugün Mustafa Akgül hoca'nın duyuru listesine gönderdiği epostada geçen freescienceebooksgoopenscienceocwconsortiumacademicearthwikibooksopenculture ve acikders adresleri eminim yararlı olacaktır.

Açık erişim ve açık erişim altyapıları üzerinde söyleyecek sözü olan akademisyenlerden biri olan Özlem Özgöbek'in Akademik Bilişim Konferansında bu konuda bir bildirisini dinlemiştim. Umarım bu konu hakkında daha çok yazılır, çizilir, konuşulur ve bir dönüşüme gidilebilir.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Microsoft'un Üniversitelerle Savaşı

Üniversitelerimizin çoğunluğu derslerde işletim sistemi ve ofis paketi olarak sadece Microsoft ürünlerini anlatarak/öğreterek Microsoft'un parayla yaptıramayacağı bir tanıtım görevini yapıyorlar. Okulda sadece MS Ofis görmüş öğrencilerin önemli bir kısmı başka (daha iyi) alternatifler olduğunu bile bilmiyorlar. Bilişim dünyasında bir yıl sonrasını bile öngöremezken markaya bağımlı öğrenciler yetiştirmek üzerine konuşmayı sonraya bırakarak başka bir konudan bahsetmek istiyorum.

Kamu kurumları satın aldıkları bütün bilgisayarlarla birlikte mutlaka bir işletim sistemi de satın alıyorlar. Çoğunlukla bu ikisinin ayrı satılabileceği dahi düşünülmediğinden işletim sistemi lisans bedelleri ayrıca faturalandırılmıyor bile. Ayrıca bir başbakanlık genelgesiyle kamuda lisanssız yazılım kullanılmaması üzerinde durulduğundan ve MS'den başka bir işletim sistemi tanınmadığından her yıl ne kadar harcandığı bile bilinmeden lisans bedelleri ödeniyor.

Microsoft yakın zamana kadar üniversitelerin bu tutumundan çok memnundu. Nasıl memnun olmasın? Her türlü branşta eğitim gören öğrenciler sadece onun işletim sistemini, sadece onun yazılımlarını öğrenerek mezun oluyor ve iş hayatında da bu alışkanlıklarını devam ettirmek istiyorlar. Uzmanlığı bilişimle ilgili olmayan insanların bu konudaki alışkanlıklarını değiştirmek zahmetli bir iş olduğundan üniversiteler Microsoft'un istese de yapamayacağı kadar yaygın bir etkisi olmasında başrolü oynuyorlar. Üniversitelerin bu konumunun farkında olan Microsoft üniversitelerin etkinliklerine sponsor oluyor, öğrencilere ücretsiz yazılımlar sağlıyor ve ilişkileri sıcak tutmak için bir birim dahi bulunduruyordu (bu birim hala mevcut olabilir tabi).

Başlıktaki savaş kısmına geçmeden önce bir de Microsoft'un lisanslama politikasından bahsedeyim kısaca. Şu an piyasada bulunan Windows 7 işletim sisteminin farklı yetenekleri olan sürümleri oldukça geniş bir yelpazede fiyatlarla satılıyor. Starter Edition (120 TL) ile Ultimate Edition (545 TL) arasında fiyatlandırılan işletim sistemleri mevcut. Herhangi bir Linux'un toplam sahip olma maliyetinin çok daha düşük olacağını hepimiz biliyoruz. Bir bilgisayarla birlikte Windows Starter isimli ve çok kısıtlı yeteneklere sahip olan sürümü alırsanız, her yıl Microsoft'a belirli bir kira ödeyerek daha üst sürümleri kullanma şansınız oluyor. MS bu kiralama işini kurumun bilgisayar sayısıyla değil, çalışan sayısıyla yapıyor. Yani bazı kullanıcılarınız (benim gibi) kesinlikle Microsoft ürünlerini kullanmıyor bile olsalar hatta hiç bilgisayar kullanmayan şoförleriniz için bile her yıl bu bedeli vermeniz gerekiyor. Eğer yıl sonunda anlaşmanızı uzatmazsanız eski kısıtlı sürüme geri dönüyorsunuz. Bu anlaşmayı yaptıktan sonra alınacak bilgisayarlarla birlikte kısıtlı sürüm için lisans parası vermeye devam etmek de gerekiyor.

Arka planı bile değiştirilemeyen bir işletim sistemine aldığı lisans bedelleri, her çalışan için aldığı yıllık kira bedelleri Microsoft'a yetmemeye başlamış olacak ki mahkeme yoluyla kazancını arttırmaya çalışmaya başladı. Microsoft Corporation adına vekalet eden avukat Ali Aydın üniversitelere birer yazı göndererek kurumlarında bulunan işletim sistemlerinin bir envanterini istedi. Bunun için 14 gün süre verdiği yazı İHTAR VE İHBAR EDERİZ şeklinde sonlanıyordu.

Nisan ayının başında yukarıdaki haksız lisanslama modeliyle yıllık haraç ödeyen bir üniversiteye Microsoft'un avukatı ve bilirkişi, bir hakimle birlikte gittiler. Yapılan bu baskın sonunda üniversitenin yıllık ödediği miktar arttırılmaya çalışılıyor. Halen bilirkişi raporunun hazırlanması sürdüğünden sonucun ne olacağı henüz belirlenmiş değil. Bu sürecin diğer üniversiteler için de başlamak üzere olduğu ve Microsoft'un hepimizle arasındaki köprüleri yakmak üzere olduğu konuşuluyor.

Bu acayip durum karşısında elbette çaresiz değiliz. Sahipli yazılımlar bedava bile olsa özgür işletim sistemleri tercih edilmeliler bence. Özellikle üniversiteler gibi bilim öğreten, araştırma/geliştirme yapan kurumlar için kapalı kodlu, sahipli yazılımlar kullanmak en son tercih edilecek şey olmalı. Bunları söylerken bir kurumun yeni bir işletim sistemine göçünün bugünden yarına yapılamayacak birşey olduğunu da biliyorum elbette (eskiden olsa bizim çocukların geliştirdiği Pardus var derdik. Neyse o ayrı bir konu). İşletim sistemi göçü orta vadeli bir planla ve çok iyi planlanarak yapılması gereken bir konu. Kısa vadede, hemen, yapılabilecek şeylerin başında kurumlarımızda kullanıdığımız ofis paketi olarak MS Ofis yerine LibreOffice kullamaya geçiş yapmak geliyor. Dünyanın parasını (çoğu üniversitenin bir kaç bin çalışanı olduğunu düşünürseniz gerçekten dünyanın parası ediyor) MS Ofise vereceğimize LibreOffice'i özgürce kullanabiliriz. Kullanıcı arayüzü tamemen Türkçe olmasına rağmen yardım içeriğinde bazı eksikler var. Onların da üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Sadece ofis paketinden elde edeceğimiz tasarruf ülke bazında milyonlarca doları bulacaktır.

Not1: Elbette lisans ücreti olan bir yazılımı bedava kullanmayı beklemiyorum/önermiyorum. Kamunun; yani hepimizin, parasını harcadığımızı hesaba katarak bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan ücretsiz yazılımlar varken gidip MS'e para vermeyelim diyorum. İlla para vereceksek bile bunu perakende fiyatından yapmayalım bari. Yurtdışı fiyatının onlarca katına bize satılmaya çalışılan yazılımlar karşısında alternatifsiz olmadığımızı bilelim.

Not2: Ofis paketinin meselenin tamamını çözmeyeceği de çok açık ama kullanıcıları günlük işlerini özgür yazılımlarla yapmaya geçirebilmek işletim sistemi geçişinde büyük kolaylık sağlayacaktır. Orta vadede hedeflememiz gereken şeyin mümkün olan her yerde (bazı kullanıcıların yaptıkları işler dolayısıyla sahipli yazılımlar kullanmaları zorunlu olabiliyor) özgür yazılımlar ve özgür işletim sistemleri kullanmaya geçişi planlamak olduğuna inanıyorum.

Umarım Microsoft'un bu hamlesini özgürleşme yolunda bir adıma dönüştürebiliriz.

21 Nisan 2012 Cumartesi

Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu

Geçen hafta katıldığım çalıştay'da haberim olan konulardan biri de 'Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu' oldu. 22 Şubat'ta kabul edilen ve 22 Ağustos tarihinde yürürlüğe girecek olan kanun hepimizi etkileyecek değişiklikler getirdiğinden bir kaç önemli noktaya dikkat çekmek istiyorum. Merak edenler belgenin tamamını okuyacakladır ama bazı bölümleri burada alıntılayacağım.

Öncelikle kanunun amacına bakalım:
Bu Kanunun amacı, ülkemizin kültürel varlığı ile bilgi birikimini oluşturan fikir ve sanat eserlerinin basılmış veya çoğaltılmış nüshaları ile ikili ya da çok taraflı anlaşmalar uyarınca yurt dışında basılan veya çoğaltılan fikir ve sanat eserlerinin etkin, sağlıklı ve eksiksiz bir biçimde toplanması, gelecek kuşaklara aktarılması, elverişli ortamlarda saklanması, korunması, düzenlenmesi ve toplumun bilgi ve yararına sunulmasına ilişkin esasları belirlemektir.
Çoğu zaman olduğu gibi iyi bir şeyin hedeflendiğini görüyoruz. Birşeylerin kütüphanelerde derlenemesi hedefleniyor, peki neler arşivlenecek:
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde basılan veya çoğaltılan, aşağıda belirtilen her türlü eser, bu Kanun kapsamında derlenir:
a) Kitap, kabartma harfli kitap, kitapçık, ansiklopedi, albüm, atlas ve nota gibi tek başına ya da bir takımın veya bir dizinin parçası niteliğinde olan ayrı yayımlanmış eserler.
b) Gazete, dergi, yıllık, bülten, takvim gibi süreli yayınlar.
c) Afiş, kartpostal, gravür, reprodüksiyon, basılı fotoğraf gibi grafik eserler.
ç) Veri içeren her türlü slayt, şerit, film parçası, makara, kaset, kartuş, film ve mikroform gibi materyal.
d) Her türlü bilgisayar, müzik ve video cihazlarında kullanılmak üzere üretilmiş ses, görüntü ve veri içeren optik ve manyetik ortamlara kaydedilerek çoğaltılmış eserler.
e) Prospektüsleriyle birlikte blok veya tek olarak pul ve kağıt paralar.
f) Coğrafik, jeolojik, topoğrafik ya da meteorolojik harita, plan ve krokiler.
g) Yurt dışında basımı veya çoğaltımı yapılarak, yurt içinde satışı ve dağıtımı yapılan eserler.
ğ) Elektronik ortamda üretilerek kullanıma sunulmuş elektronik yayınlar.
Bizi daha çok ilgilendiren madde ğ. Peki bu derleme işlemini kim yapacak? Kanunda yukarıda sınıflandırılan maddelerin her birinin nerelerde nasıl derleneceği tanımlanmış. Ben sadece ğ maddesini ilgilendirenleri alıntılıyorum:

c) 4 üncü maddenin (ğ) bendinde belirtilen eserler sadece Millî Kütüphaneye gönderilir. 
d) 4 üncü maddenin (a), (b), (g) ve (ğ) bentlerinde belirtilen eserlerin 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ek 11 inci maddesi uyarınca hizmete sunulmak amacıyla, elektronik ortama aktarılan bir nüshası görme engellilerin hizmetine sunulmak üzere Millî Kütüphaneye gönderilir.
Buradan anlaşılan elektronik ortamda üretilerek kullanıma sunulmuş elektronik yayınların birer nüshasının Milli Kütüphaneye gönderilmesi gerektiği.

Kanunun bundan sonraki bölümlerinde sorumlukluklar ve verilecek cezalar bölümleri var. Bu kanunun görme engellilere hizmet sunulması amacıyla çıkarıldığını tahmin etmek güç değil ama kapsam o kadar geniş tutulmuş ki elektronik dergilerin, gazetelerin, hatta wikilerin içeriğini sürekli olarak Milli Kütüphane'ye görmememiz gerekecek mi merak ediyorum ben. Tabi Milli Kütüphane çalışanı olsaydım f maddesinde yazan meteorolojik verilerin nerede depolanacağı konusunu ayrıca dert ederdim sanırım.

Her zaman olduğu gibi kapsamı hedeflenenden çok geniş tutulmuş bu kanunun hayatımıza girmesine yaklaşık dört ay kaldı.

20 Nisan 2012 Cuma

LibreOffice Türkçe çeviri hareketi

Özgür bir işletim sistemi kullanmayanların dahi bir lisans bedeli ödemeksizin kullanabildikleri bir ofis paketi olan LibreOffice'in çevirilerini uzun süredir neredeyse tek başına Zeki Bildirici sürdürüyor. Her ne kadar kullanıcı arayüzü özverili çalışmalarla %100 Türkçe'ye çevirilmiş olsa da 'Yardım' çevirileri ancak %40'lara gelebilmiş durumda.

MS Office kullanıcılarını LibreOffice kullanmaya ikna etmek için onlara kendi dillerinde bir arayüz sunmak kadar okuduklarında anlayacakları bir 'Yardım' içeriği sunmak da çok önemli. Yardım tamamen Türkçeye çevrilince onu kullanıp çeşitli belgeler üretmek de kolaylaşacaktır.

Türkçe bir ofis paketi bireysel kullanıcılar için de önemli olmasına rağmen en fazla kurumsal kullanıcılar açısından önemli. Özellikle binlerce kullanıcısı olan üniversiteler için lisans maliyetleri onbinlerce dolarları bulabiliyor. Diğer kurumlar; örneğin bankalar, ofis paketinin Türkçeleştirilmesi için kolaylıkla işgücü ayıramazken sayısı 200'e varan üniversiteler bu konuda öncü olabilme ve yükün hemen hemen tamamını üzerlerine alabilme kapasitesindeler.

ULAKBİM'in geçen hafta düzenlediği çalıştay'da çay kahve aralarında yoğun olarak konuşulan bu konu hakkında bir işbirliğe gitmek üzere anlaştık. Üniversiteler çalıştırdıkları tüm personeli yabancı dil sınavlarından sonra aldıklarından çeviri yapabilecek yeterli kişiyi bulmak sorun olmayaktır sanırım. Öyle her üniversiteden birer kişi filan gibi hesaplara girmeden bu büyük camianın LibreOffice'i sadece bir kere tamamen Türkçeye çevirecek değil, çeviriyi sürekli güncel tutacak gücü de var. Bu konuda istekliyiz ve kısa zamanda koordine olup çalışmaya başlayacağız. Kamunun buna ihtiyacı var.

Eğer siz de 'ben de varım' diyorsanız aşağıdaki üç belgeyi okuyarak işe başlayabilirsiniz.

https://wiki.documentfoundation.org/Language/Pootle/tr

https://wiki.documentfoundation.org/Language/tr

https://wiki.documentfoundation.org/Language/Pootle/İpuçları_ve_tavsiyeler/tr

Ayrıca Türkçe kullanıcıları e-posta listemiz var, burada da bazı ipuçları ve tartışmalar var: http://listarchives.libreoffice.org/tr/users/ Listeye üye olmak için users+subscribe@tr.libreoffice.org adresine boş bir e-posta göndermek yeterli.

Birlikte ne kadar çok ve kaliteli iş yapabileceğimizi gösterelim!

19 Nisan 2012 Perşembe

Pardus Danışma Kurulu Ne Durumda?

23-24 Mart tarihlerinde gerçekleştirilen Pardus'un Yarını Çalıştay'ının üzerinden neredeyse bir ay geçti. Çalıştay'ın ardından konuluşanlar detaylı olarak yazmıştım [1], [2], [3].  Geçtiğimiz haftasonu Türkiye'deki bütün üniversiteleri internete bağlayan kurum olan ULAKBİM'in bu yıl 6.sını düzenlediği bir çalıştay düzenlendi. Aynı zamanda ULAKBİM'in de başkanı olan Ahmet Kaplan ile danışma kurulu başta olmak üzere Pardus genelinde konuları konuşma fırsatım oldu. Pardus'la ilgili gelişmeleri proje yöneticisinin kendi blogunda yazmasının en doğrusu olduğunu düşünüyorum ama ben yine kendi gördüklerimi yazayım.
  • Pardus projesinin ULAKBİM'e geçişinin evrak işleri ancak geçen hafta tamamlanabilmiş. Ahmet hoca bahsi geçen danışma kurulunun resmiyet kazanabilmesi için yazışmaları başlattığını ve bu ayın sonuna yetiştirilmesini hedeflediğini söyledi.
  • Pardus kullanan en büyük kurum olarak her yerde söylenen MSB bir süredir destek alamadığı TÜBİTAK ile sözleşme yenilemek istiyormuş. F@tih projesinde etkileşimli tahtalarda Pardus kullanılacağı zaten konuşuluyordu, MEB de bir protokolle bu birlikteliği başlatmak istiyormuş. Ahmet hoca başka kamu kurumlarının da göç planları yaptığını, görüşmelerin sürdüğünü söyledi. 
  • Bu hareketlilik Pardus'un rafa kaldırılmayacağını göstermesi açısından ümit verici ama projenin geliştiricisinin bulunmadığı gerçeği de aklımızın bir köşesinde duruyor. Ankara'da çalışacak yeni geliştiricilerin işe alınacağını söyledi Ahmet hoca ama zamanla ilgili bir konu konuşulmadı.
  • Beni çok şaşırtan konulardan biri çalıştayda tahmin edemeyeceğim kadar fazla kişinin Pardus'a göç hakkında soru sorması oldu. Üniversitelerin önemli bir kısmı olan bitenden haberdar değil ve hala şaşırtıcı bir heyecan var Pardus konusunda. Mevzuyu takip edenlerin hemen hepsi bu projenin ülke yararına devam etmesini temenni ediyor.
  • Danışma kurulu temsilcilerinin seçimleri konusu kimse için net değil işin doğrusu. STK'ların ve iş ortaklarının seçimleri işini Doruk Fişek organize edeceğini söylemişti. Bu kurul için bir üniversite temsilcisi seçilmesi gerektiği çalıştayda bir toplatı öncesi duyuruldu. Ben de bu sürecin içinde yeralmak istediğimi söyledim. İtiraz eden olmadığı gibi başka aday da çıkmadı. Tübitak çalışanı geliştirici kaldı mı bilemiyorum ama o kadronun seçimi işin en kolay tarafıdır herhalde. Maaşlı çalışmayan geliştiriclerden (var mı hala böyle birileri bilemiyorum ama) bir temsilci nasıl seçilecek bilemiyorum doğrusu. Kamu temsilcisi için de görüşmelerin sürdüğünü duyduk. TÜBİTAK danışma kurulunun resmileştiğini duyurduğunda bu temsilcilerin seçilmiş olmasının işleri hızlandıracağı hepimizin malumudur.
Camia (ben de dahil) Pardus'un devam edeceğine innamak için birşeyler duymak değil görmek istiyor. Geçirdiğimiz bu bulanık dönem sona erecek mi, nasıl erecek birlikte göreceğiz.

Eğitim Fakültelerinde İkinci Öğretim Programları Kapatılıyor

Yükseköğretim Genel Kurulu 5 Nisan 2012 tarihinde toplanarak aşağıdaki kararları almış. Yükseköğretime Geçiş Sınavının 1 Nisan'da yapıldığı düşünüldüğünde iki sınav arasında çok büyük bir değişiklik yapılmış oldu. Programların kontenjanlarının ülkenin ihtiyaçlarına göre sürekli düzenlenmesini çok yerinde ve gerekli bulsam da sayının azaltılması işlemini sadece ikinci öğretimi kapatarak yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum. İkinci öğretimi gündüz okula gidemediği için tercih edenler yok sayılmış oluyor böyle yapılınca. MEB'in öğretmen ihtiyacı olan 4 bölüm de tartışmaya açık elbette.
 
a) Yükseköğretim Genel Kurulu’nun 09.02.2012 tarihli toplantısında alınan öğretmenlik programlarında açık veya uzaktan eğitim sistemiyle lisans programlarına öğrenci alınmaması hususundaki kararı da dikkate alınarak 2012-1013 eğitim-öğretim yılı da dahil olmak üzere Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi bünyesinde yer alan Okul Öncesi Öğretmenliği ile İngilizce Öğretmenliği programları ile öğrenci alan mevcut uzaktan eğitim öğretmenlik programlarının öğrenci alımının durdurularak kapatılmasına,
b) Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen ihtiyacı olan Okul Öncesi Öğretmenliği, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Özel Eğitim Bölümü öğretmenlikleri, İlköğretim Din kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği ikinci öğretim programları hariç Eğitim Fakülteleri bünyesinde yer alan diğer alanlardaki mevcut ikinci öğretim programlarının kapatılmasına, kapatılan alanlarda yeni ikinci öğretim programlarının açılmamasına,
c) Yeni pedagojik formasyon sertifika programları açılmamasına ve daha önce açılmasına izin verilen programların da mevcut öğrencilerin işlemleri bittikten sonra kapatılmasına, karar verilmiştir.

13 Nisan 2012 Cuma

Ders ödevlerini teslim almak için bir yöntem olarak Vikipedi

Çocuklardan ilkokulda çeşitli konuları araştırıp yazıya dökmeleri isteniyor. Bu sayede hem yazma, çizme becerilerini arttırmaları hem de kaynak okuma, anlama, özetleme becerileri geliştirmeleri hedefleniyor. Oğluma ikinci sınıfta bilgisayar öğretmeni bir konuyu araştırıp düz metin dosyasına kaydedip getirmesi ödevini verdiğinde google'dan yaptığı aramada ilk çıkan sonuca tıklayıp, ilk paragrafı kopyalayıp kendi belgesine yapıştırdığını gördüm. Hatta bana "baba böyle ödev yapmak çok güzelmiş, okumamız bile gerekmiyor" demişti.

Üniversitede ödevler temel olarak iki farklı kategoride veriliyor. Uygulamalı ödevlerde ya bir soruyu/sorunu çözmeleri ya da kendi yaratıcılıklarını kullanmaları isteniyor. Bu tip ödevleri değerlendirmek dersi veren için problem olmuyor genelde. Bir konunun araştırılıp yorumlaması istenilen ödevlerin değerlendirilmesi genellikle çok zor oluyor.

Kağıtta alınan ödevler en zor değerlendirilenleri. Onlarca sayfa yazıyı her öğrenci için ayrı ayrı okuyup, birbirinden kopya çekenleri bulmak, alakasız yerlerden aynen yazılmış yazıları ayırt etmek çok emek isteyen işler. Hepimiz öğrencilik yıllarında ödevin arasında Fenerbahçe-Galatasaray maçı anlatımı yazan birilerini duymuşuzdur. İşin doğrusu bu tip ödevlerin büyük çoğunun okunmadığını söylemek yalan olmaz.

Elektronik ortamda alınan ödevleri değerlendirmek için hazır araçlar var. Bir satırı kopyalayıp google'da aratmak bile kopyalanmış ödevleri bulmaya büyük ölçüde yardımcı oluyor. Bu tip ödevleri çok iyi hazırlayan öğrencileri gördükçe bunları başkalarıyla paylaşmak istiyor insan. Ama adı üzerinde ödev olarak hazırlandıklarından zamanla eskiyor ama güncellenmiyorlar. Hem aramalarda da çok gerilerde çıktığından hakettikleri kitlelere ulaşamıyorlar.

Tüm bunları bir araya getirince; yani ödev okumadan önce bir ön değerlendirmeden geçse, eskidikçe güncellense ve ihtiyacı olan önce onu okuyabilse denilince Vikipedi'den başka bir alternatif gelmiyor benim aklıma. Bir kaç yıldır uygulamalı olmayan ödevleri Vikipedi'ye bir madde girilmesi şeklinde veriyorum. Öğrenciler yazdıklarının herkes tarafından okunacağını bildiklerinden fener-galatasaray maçı yazamıyorlar, yazsalar bile çok kısa süre içinde vikipedi'den siliniyor. En önemlisi yapılan çalışma kalıcı oluyor, başkalarının da işine yarıyor.

Her aramada ilk baktıpğımız yer olan Vikipedi'ye daha çok destek olmamız lazım.

12 Nisan 2012 Perşembe

Osmaniye Linux Seminerinin Ardından

Dün (11 Nisan) Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi'nin İnternet Haftası etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen etkinlikte "Türkiye'de Linux'un gelişimi" konusunda konuştum. Neredeyse tamamen dolu bir salona özgür yazılım hareketinin çıkışından bugüne geçirilen aşamaları anlattım. Çoğunluğu mühendislik bölümlerinden dinleyicilerin ilgisi tahminimin üzerindeydi. Osmaniye Üniversitesi internet haftasında 2 hafta boyunca seminerler düzenlediğinden etkinliğin duyurulması ve konuşmacılarla ilgilenilmesi işini çok başarılı bir şekilde düşünmüşlerdi. Başta Bilgi İşlem Daire Başkanı Kadir Uludağ olmak üzere Enformatik ve Bilgisayar Mühendisliği bölümlerinden hocalar hem konuşma sırasında hem de dışarıda çok ilgiliydiler. Hepsine tekrar teşekkür ediyorum.

Yemeklerin pek lezzetli olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? ;)
 

8 Nisan 2012 Pazar

İnternet Haftası başlıyor

Türkiye'de İnternet'i genel kullanıma açıldığı gün olan 12 Nisan'ı (1993) kapsayan 2 hafta 1998'den bu yana İnternet Haftası olarak kutlanıyor. Bu yılın doğum günü pastası 12 Nisan'da Yaşar Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenecek etkinlikte kesilecek.

Türkiye İnternet Kamuoyunu, 9-22 Nisan'da gerçekleşecek 15. İnternet Haftasını, tüm ülkede internete verdiğimiz öneme yakışır bir şekilde; interneti savunmaya, interneti konuşmaya ve bu doğum gününü kutlamaya çağırıyoruz. Tüm kesimlerden; Üniversiteler, Ticaret ve Sanayi Odaları, Çiftçi Birlikleri, Ziraat Odaları, Mühendis Odaları, Barolar, Tabip Odaları, Bankalar Birliği, Noterler Birliği, Organize Sanayi Bölgeleri, Yerel Yönetimler, İnternet Cafeler, Okullar, Kaymakamlıklar, Valilikler, Bakanlıklar, tüm kamu yönetimi, özel sektör, internet şirketleri, Bilişim/Bilgi/İletişim STK'ları, Demokratik Kitle Örgütleri, Bilişim Klüpleri, Tüm Medya Kuruluşlarını, Bireyleri bu İnternet Haftasını tüm ülkeyi saran bir İnternet Şenliğine, Bilgi Toplumu, e-dönüşüm, e-türkiye ve e-devlet kavramlarının geniş kitlelerle tanıştırıldığı bir İnternet ve Bilişim Fırtınasına döndürmeye çağırıyoruz.

İnternet Yaşamdır!

3 Nisan 2012 Salı

Özgür Yazılım ve Linux Günlerinin ardından

Özgür Yazılım ve Linux Günleri bu yıl da çok eğlenceli geçti benim için. Bir gün öncesinde gitmiş olmama rağmen kimseyle istediğim kadar konuşamadım. Gitmeden önce planlar yapmış olsam da çok az semineri dinleyebildim. Hatta baştan sona bir tek Serdar Dalgıç'tan paket yönetim sistemleri dinledim desem yalan olmaz. Zamanı daha iyi ayarlayıp eski öğrencilerimle ve zaten pek az görüşebildiğim arkadaşlarla daha çok sohbet etme fırsatı yaratabilmeyi isterdim.

Biz her yıl olduğu gibi yine elliden fazla öğrenciyle katıldık etkinliğe. Daha önce seminere gittiğimiz Balıkesir Üniversitesi ve önümüzdeki ay seminere gideceğimiz Yalova Üniversitesi de aynı şekilde birer otobüs dolusu öğrenciyle katıldılar. Klasik olarak İstanbul'daki öğrencilerin katılımı çok azdı. Benden ve ev sahibi Bilgi Üniversitesindeki akademisyenlerden başka üniversite personeli olmaması yine dikkat çekiciydi.

Kurulma aşamasının sonuna gelmiş bilgisayar mühendisleri odasının iki tarafındaki arkadaşlarla da (Alper Eryılmaz ve İlyas Emre Karan) son anda karşılaşıp daha sonra yazışalım diye konuştuk. Buraya da yazayım ki onlara yazmamaya bahanem kalmasın.

İki gün boyunca üzerinde konuştuğumuz ve hepimizin aklına yatan bir Yakından Eğitim konusu var ki onun için hazırlıklara başladık bile. Duyurmaya hazır olunca eminim çok fazla ilgi görecek bir konu olacaktır.

Beni dostça misafir eden Erdem Bayer ve Devrim Gündüz'e, üç gün boyunca gevezeliğime katlanan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyor, bu duygu ve düşüncelerle bir başka etkinlikte görüşmek üzere diyorum.

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...