29 Ağustos 2009 Cumartesi

Atuan Mezarları - Ursula K. Le Guin


Kitabın arka kapağında Le Guin şöyle diyor: "Atuan Mezarları'nın konusu tek kelimeyle söylemek gerekirse cinselliktir." Bana sorarsanız hiç ilgisi yok. Elbette kitaptaki simgeler böyle de okunabilir ama başka şeyler olarak okunmaları sanki daha az zorlama olur gibi geldi bana.

İlk kitaptaki kahramanımız Ged kitabın yarısında ortaya çıkıp tempoyu arttırana kadar her ölüşünde yine kendisi olarak başka bir bedende doğan rahibe Arha/Tenar'ın biraz da sıkıcı sayılabilecek bir hikayesi anlatılıyor romanda. Ged'le birlikte başlayan doğum, yıkım, özgürlük kavramlarını işleyen bölüm oldukça klostrofobik ve heyecanlı. Neredeyse yarısı tamamen karanlıkta, labirentlerde ve yerin altında geçen romanın finali de bir talihsizlikle sonuçlanmıyor. Zaten bir üçleme (hatta beşleme) olduğunu bildiğimizden kahramanların (en azından Ged'in) kurutulacağını bildiğimiz için Le Guin bizi yalandan kandırmaya çalışmıyor, ama inandırıcılıktan da bir taviz verilmiyor. Hatta klasik olan bertaraf edilen düşmanın kahramanlar kurtulduk sanırken son bir kez ortaya çıkması ve tekrar yenilmesi gibi bir durum bile yok.

Le Guin yine basit bir hikayeyi; kısa, sürükleyici ve alt metinleri ile birlikte anlatıyor. Bence Yerdeniz Büyücüsü'nden daha güzel bir roman Atuan Mezarları.

28 Ağustos 2009 Cuma

Yerdeniz Büyücüsü - Ursula K. Le Guin


Yandaki kapakla kıyaslanmayacak bir kapakla basılmış bizde Yerdeniz Büyücüsü, ama çevirisi güzel. Çiğdem İpek Erkal bütün Yerdeniz serisini başarıyla çevirmiş.

Tolkien'in romanları kadar detaylı, bol hikayeli, bol kahramanlı bir roman olmasa da; Rowling'in Potter'ı gibi uzun uzun sürmese de güzel bir roman bence. Onca cilt Harry Potter okuduktan sonra bu kitabın kahramanının (Ged) büyücülük okulundaki maceralarının bir kaç on sayfada geçmiş olmasına ya da düşmanıyla mücadelesinin böyle kolayca bitivermesine şaşırıyor insan. Büyücülerin niye bazı şeyleri yapıp bazılarını yapamadıklarına da bence inandırıcı (artık büyücülere ne kadar inanılabilirse) bir cevabı var kitabın.

Aslında hikaye basit. Fena bir sonla da bitmiyor. Fantastik bir roman olarak okunabileceği gibi içerisinde felsefi mesajlar da aranıp bulunabilir, her başarılı eserde olduğu gibi.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Karanlığın Sol Eli - Ursula K. Le Guin


Mülksüzlerden 5 yıl önce yazılmış ve ona göndermeler içeren bir roman Karanlığın Sol Eli. Dili yüzünden hem okunması hem de romanın içine girilmesi oldukça zor. Ben Türkçesi yüzünden diye düşünüyorum ama orjinalinin de çok farklı olmadığını sanıyorum (Yağmur da öyle diyor;)). Hadi isimlerin, ölçü birimlerinin, günlerin, ayların farklı isimlerinin olmasını bekliyoruz ama romanda sadece bir defa geçen "15-25 derece arası nemli hava" anlamına gelen kurem gibi kavramların olması bence işi zora sokuyor. Tercüme dili de bazen oldukça eski kelimeleri kullanırken bazen sınırları zorlayıcı kelimeler türeterek zaten zor okunan kitabı bence iyice zorlaştırmış. Anlatılan şeyin zaten karmaşık olduğunu düşünüp biraz insaflı davranmalıymış bence Le Guin (böyle 1969'da yazılmış bir roman için yazarına tavsiyede bulunan bir yapım vardır).

Bendeki baskının kapağı da berbat. Hele arka kapakta yazan "dünyamıza çok benzeyen Kış adlı bir gezegende geçer" ifadesi süper. Gerçekte Kış'ın dünya ile tek benzerliği üzerinde hayat olması. Bu yazıyı yazanı Kış'a bir yaz tatiline göndermek isterdim.

Eğer önce Mülksüzleri ardından Karanlığın Sol Eli'ni okursanız Shevek'in bahsettiği teoriyi tamamladığını (ya da başkasının benzer bir teori geliştirdiğini) ve ona bahsedilen Yanıtlayıcı'nın yapılmış ve kullanılıyor olduğunu göreceksiniz.

Orhan Pamuk olsaydım Kara Kitap'ı yazarken bu romandaki bölümler arasında anlatılan, romanla doğrudan bağlantısı olmayan ama onu tamamlayan, hikayelerden etkilenirdim herhalde.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Mülksüzler - Ursula K. Le Guin

Mülksüzleri ilk okuyuşumun üzerinden yaklaşık 17-18 yıl geçtikten sonra yeniden okudum ve yeniden hayran oldum; hem yazara hem de çevirene. Kitabı çeviren, onu Türkçede yeniden yazan Levent Mollamustafaoğlu. Her türlü övgünün üzerinde bir başarıyla bu harika kitabı çeviren Levent Mollamustafaoğlu'un Boğaziçi Üniversitesi Yayınlarından çıkan "Object-Oriented Programming with Examples in Borland Pascal" isimli bir telif eseri olduğunu da görmek kendimi daha yakın hissetmemi sağladı kendisine. Kitabın dış kapağında çevirmenin adı geçmiyor. Bu okumamda uzay-zaman üzerine 35 yıl önce yazılmış ve hala zırva gibi gelmeyen bu kadar uzun teorik metin olmasa daha olurmuş diye düşündüm. Başlangıcı, bitişi, kurgusu, bölümler arası ilişkileriyle insanı şaşırtan, sarsan bir roman Mülksüzler. Biraz tehlikeli de; onu okuduktan sonra daha zor beğenir olabilirsiniz ;) Henüz okumayanlardan Mülksüzlerin nasıl bir roman olduğu üzerine yazılanları okumak isteyenleri buraya yönlendireyim.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Dominator - U.D.O.


5 şarkılık bir EP olan Infected'ı saymazsak 2 yıldır sesini duymadığımız U.D.O.'nun yeni albümü hem UDO sevenleri hem de Accept hayranlarını mutlu edecek nitelikte. Özellikle The Bogeyman, Dominator, Heavy Metal Heaven, Devil's Rendezvous ilk dinleyişte insanı saran şarkılar. Bu tip grupların Whispers In the Dark tarzındaki yavaş şarkılara ihtiyacı olmadığını düşünsem de güzel şarkı olduğunu inkar edemem.

Accept ise solist olarak UDO yerine Mark Tornillo ile yeni albümlerini neredeyse tamamlamış. Blackmore olmadan Deep Purple olur da UDO olmadan Accept olmaz mı diyorsanız bekleyip göreceğiz.

Edit: Bence olmamış :( Yeni solistle eski şarkı: Balls To The Wall

Get Lucky - Mark Knopfler

Mark Knopfler'ın son albümü Get Lucky son zamanlarda en beğendiğim albüm oldu. Mark Knopfler gibi usta bir gitaristin 60 yaşına yakışan bir albüm olmuş Get Lucky.

Açılış şarkısı Border Reiver hareketli bir albüm dinleyeceğiniz havasını verse de albümün tamamına bir dinginlik hakim (ne zaman bu dinginlik lafını duysam uyuz, bitmek bilmeyen parçaların olduğu albümler gözümde canlanır, bu albüm öyle değil ;)). Before Gas & TV insanı albümün geri kalanını keşfetmekten alıkoyacak kadar güzel bir parça. Bu şarkıyla bir kaç gün geçirdikten sonra fırsat bulursanız Remembrance Day, So Far From The Clyde gibi güzel şarkıları dinleyip sevebilirsiniz.

Albümde fazla hiç bir şey yok. Delicesine hızlı müzik aramıyorsanız seversiniz.

21 Ağustos 2009 Cuma

How Life Imitates Chess - Garry Kasparov


Kişisel gelişim kitaplarından biri gibi görünmesine rağmen Kasparov çocukluğumun kahramanlarından biri olduğundan merakla aldım ve okudum bu kitabı. İçinizdeki cevheri keşfedin filan gibi saçma mesajlarla dolu kitapların aksine Kasparov daha çok yaşadıklarını (1985-200 arasında dünya satranç şampiyonu olmuş birinin anlatacak çok şeyi olduğunu tahmin edersiniz) ve bunlardan kendi çıkardığı dersleri anlatmış.

Satrancı taa lisede öğrendiğim için Karpov'la karşılaşmaları benim satrançla ilgili ilk anılarımdır. Hep kazandığını gördüğüm için Kasparov da ilk satranç kavramanım ;) O dönemlerde pek fazla olmayan satranç kitaplarının hepsini okumuş ve satrancın tarihçesini de oyunun kendisi kadar merak etmiş biri olarak bu kitapta adı geçen satranç ustaları hakkında Kasparov'un değerlendirmelerini okumak eski dostlardan haber almak gibi geldi bana.

Kasparov'un en büyük övgülerini süper kahraman gibi görünenlere değil de disiplinli çalışanlara sunması kendimi ona daha yakın hissettirdi. Ben de yıllara önce okuduğumda Max Euwe ve Capablanca'ya büyük hayranlık duymakla birlikte kahramanım Alekhine'di (evet o zamanlar gençlerin böyle acayip kahramanları oluyordu ;). Kasparov'un da Alekhine'e haksızlık edildiğini düşündüğünü okuduğumda sanki ben onunla değil de o benimle aynı fikirdeymiş gibi hissettim.

Kasparov'un kitabında şöyle yaparsanız başarılı olursunuz gibi önerileri okumanın acımasız bir eziciliği olduğunu da kabul etmeliyim. Hani televizyonda onu bunu bildiğini söyleyenlere karşı o kadar biliyorsan kendin neden yapmadın der ya insan, veya kendi saçı olmayan ama kelliğe çare bulduğunu söyleyen birine pek itibar etmezsiniz ya Kasparov karşısında böyle bir şey demek mümkün değil. Adam zaten başarılı olmuş; 15 yıl dünya satranç şampiyonu olmuş ;)

Sonuçta; üzerinde uzun uzadıya düşünmeden yaptığınız şeylerin Kasparov tarafından ayrıntılı incelenerek yapıldığını okuduğunuzda mutlu olabileceğiniz bir kitap bu.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

PLO röportajı

Pardus-linux.org'un edergi'sinden gönderilen sorulara verdiğim cevapları içeren dosyayı buraya da koyayım istedim. Derginin kendisi de burada.

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...