24 Şubat 2006 Cuma

para para para

Üniversitelerimizde verilen eğitim kalitesinden şikayet eden yazıları sıkça okuyorum. Okulların sağladığı imkanlar, laboratuvarların yetersizliği, öğretim üyesi sayısının az olması gibi (benim de haklı bulduğum) eleştiriler sıkça yapılıyor. Diğer eleştirilere yanıt vermek benim işim değil ama personel azlığına bir açıklamam var:

Öğretim üyesi (yrd.doç.dr., doç.dr, prof.dr.) olabilmek için önce dr. olmak gerekiyor. Bu da yüksek lisans (~2 yıl) + doktora (~4 yıl) eğitimlerini tamamlamak anlamına geliyor. Bu süre boyunca araştırma görevlisi olarak çalışırsanız ayda ~900YTL kazanıyorsunuz. Okul için yaptığınız hiçbir iş (uygulamalar, sınavlar, vs. vs.) için ek ücret almadığınızı söylememe bilmem gerek var mı? Elbette bu 6 yıl boyunca lisans öğreniminiz boyunca aldığınız derslerin daha ağırlarını almak ve 2 tez hazırlayıp savunmak durumundasınız. Az daha hem yüksek lisans hem de doktoraya giriş için girmeniz gereken sınavları unutuyordum (arada da sınavlar var: doktora yeterlilik, tik, vs. vs.).

Buradan bakınca aklı başında (benim gibi olmayan) herhangi birinin bu işe talip olması için bir neden yok gibi duruyor. Sürekli üniversite ortamında olmak, çok sıkı olmayan mesai uygulamaları ve sevdiğiniz alanda çalışma imkanının harika olduğunu kabul ediyorum ama özellikle piyasada iş imkanı olan bölümlerde çalışan lisansüstü öğrencilerini (kendim gibi) hiç anlamıyorum. Her ay 400 kira + 300 bakıcı parası veren biri geriye kalan parasıyla neye, nasıl çalışmak için motive olabilir bilmiyorum. Türk-iş'in yaptığı açıklamada şöyle diyor:
ARALIK 2005 İTİBARİYLE AÇLIK SINIRI 543 YTL, YOKSULLUK SINIRI 1. 650 YTL 
1650YTL yaklaşık bir doçent maaşı demek. Bu ülkede yoksulluk sınırının üzerinde maaş alabilmek için profesör olmanız gerekiyor (olabilirseniz elbette). Tabi yıllarca (>15 yıl) yoksulluk sınırının altında yaşamak zorundasınız.

Üniversite yerine daha iyi kazanacağı bir yerde çalışmayı seçenleri garipsememek gerek bence. Asıl garipsenecek olanlar bu şartlara rağmen okulda çalışmayı seçenler olmalı.

Kısa sürede kendimi bile şaşırtacak radikal bir karar verebilirim...

19 Şubat 2006 Pazar

Jimi Hendrix

"I put on my Hendrix album and my son said 'Daddy, who's that' and I said 'well son, that's God'"- Robert Plant

15 Şubat 2006 Çarşamba

Çanakkale'deki dönüşümde son durum

Bu konuyla ilgili uzun zamandır yazmadığımı farkettim. Kısaca durumu özetleyeyim:
Bakanlık bütün illere il çapında kullanmaları için birer program almaları gerektiğini yazmıştı. Bizde linux ile kullanabileceğimiz bir program almak için çalışmalar yapmıştık. Hiç bir il verilen sürede program almak için ihaleye çıkamayınca (gerçekten süre yetersizdi) bakanlık önce "mali olarak uygun bulmuyorsanız almayın" dedi. Bu aşamada alacağımız bir program olmasa bile tüm il çapında linux kullanmak için dönüşümü başlatmaya kararlıydık. Aslında kararlı olan il müdürlüğündeki ileri görüşlü sağlık personeliydi. Planımız önce bütün sağlık personeline linux ve bilgisayar okur yazarlığı eğitimi verdikten sonra işletim sistemlerini değiştirmekti. Fakat bakanlık yazdığı yeni yazıda "programı ben satın alıp göndereceğim" deyince işi askıya almak zorunda kaldık. İstemediğimiz bir durum olmasına rağmen olurda bakanlık bir program alır ve "bu program sadece winxx işletim sistemlerinde" çalışabilir derse zor durumda kalırız diye düşünerek projeyi bekletmeye karar verdik. Bakanlığa "linux kullanmaya geçebilir miyiz?" diye sorulduğunda "geçin ama nasıl bir program alacağımızı bizde bilmiyoruz" cevabı alınıyor.
Alınacak programın bütün ülkede kullanılacağı düşünülürse fiyatı ve daha önemlisi ülkenin geleceğini nasıl kısıtlayabileceği tahmin edilebilir.

14 Şubat 2006 Salı

misilleme böyle olur sayın Köroğlu

Günlüğünde beni karalamaya çalışan arkadaşın ab'deki sıradan görüntülerinden birini yayınlayayım, bakalım buna ne diyecek

13 Şubat 2006 Pazartesi

ab2006'nın ardından

Beş gün süren Akademik Bilişim 2006 sonrasında zor da olsa evime ulaşabildim. Benim için oldukça iyi bir tecrübe oldu. Örneğin ilk defa bir akademik bilişimde hiç bir sunumu baştan sona dinleyemedim. LKD seminerleri oldukça yoğun bir ilgiyle takip edildi. Özellikle ilk iki gün salonumuz tamamen doluydu. Son gün, diğer tüm etkinlikler gibi, biraz daha az katılımcı vardı. Daha önce tanışmamış olduğum bir çok kişiyle tanıştım. Gezegen'den veya seminerlerinden tanıdığım insanlara bu sefer seminer-cg adına ev sahipliği yaptım. Velhasıl Denizli'ye gittiğime çok memnunum.

Beş gün boyunca çektiğim fotograflar burada.

Aslında uzunca yazılmayı hakeden şeyler oldu ama ben şahit olduğum olaylardan kısa kısa alıntılar yapmakla yetineyim:
Ben mikrosoft adına konuşmaya yetkiliyim.
Üç dil bildiğimden iyi konuşamıyorum.
-Geçenlerde lkd postfix seminerinde dinlemiştim bunu.
-Bir yıldır postfix seminerlerini ben veriyorum.
-Pardus hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Düşünmüyoruz, geliştiriyoruz.
-Tamam da ne düşünüyorsunuz?
Bir daha çekin yanar, manar.
Şarkıcıya ısmarladığı şampanyanın parasını ödemeyen kim?
Metin abi sizi temiz bir yere götürsün.

8 Şubat 2006 Çarşamba

akademik bilişim -1. gün

Denizli'de akademik bilişim öncesi Afşin Taşkıran tarafından verilen Linux eğitimi yoğun bir katılımla sürüyor. Eğitime katılan arkadaşları LKD üyesi olmaları için cesaretlendiriyoruz. Yarın seminerler başlayacak ve Denizli'de hala kar yok.

Edit: Denizli'de kar yağışı başladı.

7 Şubat 2006 Salı

akademik bilişim -2. gün

Çok maceralı bir yolculuktan sonra Denizli'ye ulaştım. Denizli'de bu saat itibariyle kar yok, yollar açık. Nasıl gelirim oralara kadar diye düşünenler tırsmasın.
Akademik bilişimin başlamasına iki gün var ama her ab öncesi yapılan linux eğitimi başladı. Bugün yapılan linux eğitiminden bir fotograf:


Sunumuna hazırlanan Ali Erdinç Köroğlu:

5 Şubat 2006 Pazar

ATM'ler için parlak bir fikir

Çok para kazanan biri olmamama rağmen pek çok banka ile çalışmam gerekti. Para çekme ve yatırma hariç bütün işlemleri telefon/internet/wap/televizyon sayesinde yapıyorum ama insanın para da çekmesi gerekiyor ;) Bankadan bankaya değişen bir makbuz verme uygulaması olmasına rağmen hiç biri benim gönlüme göre olmadığından istediğimi buraya yazayım, belki birisi okur da işe yarar diye düşündüm.

Aslında istediğim şey basit: ATM bana her seferinde makbuz ister misin diye sormasın. Bir alışkanlığım varsa öğrensin (buna öğrenmek denilirse tabi). İlk üç (hadi bilemedin beş) kez sorsun ardından ben hiçbirinde makbuz istemeyince Kardeş sen makbuz olayından hoşlanmıyorsun galiba, bundan sonra sana makbuz vermeyi teklif etmeyeceğim. Olur da makbuz isteyecek olursan "başka bir işlem yapmak istiyor musunuz?" sorusunu gördüğün menüde "makbuz istiyorum" diye bir seçenek olacak, oradan al makbuzunu dese güzel olmaz mı? Bunu hayata geçiren banka alışkanlıklarınız bizim için önemli, hayatı kolaylaştırıyoruz, akıllı ATM filan diyerek reklam bile yapabilir. Bu kadar basit bir işlem neden yıllardır yapılmaz bilemiyorum. Hatta bankanın internet şubesinden öntanımlı makbuz tercihimi değiştirebilmek bile isterim.

2 Şubat 2006 Perşembe

ipv6

Ulakbim'e yaptığımız ipv6 başvurusunun sonuçlandığını bir haftadır bana söylemeyi unutan çalışma arkadaşım Sedat'a hürmetlerimi sunuyorum.

Artık bizim de bir ipv6 bloğumuz var. ab2006 dönüşünde okulunun altyapısını ipv6'ya geçirmeye başlayacağım. Sunucuları ipv6 ile çalıştırmak sorun olmaz zaten hepsi linux ama ağ'da kullanılan winxx'ler her zamanki gibi problem olacak. Bu değişim işi onları da pardus'a geçirmek için bir bahane olsa ne güzel olur. Bazı aktif ağ aygıtlarının da değiştirilmesi gerekecek, yine direnenler olacak, ne gerek var diyecekler, eskiden ne güzeldi diyecekler...

Bu kadar çok işi ab sonrasına attığım için yine kendime ayıracak zamanım kalmayacak ama Vatan sağolsun.

Katedral ve Pazar Yeri

Uzun zamandır elektronik belge okumaya alıştığımdan mıdır nedir The Cathedral & the Bazaar'ı okumaya başladığımda kitap kapağında
This material may be distributed only subject to the terms and conditions set 
forth in the Open Publication License, v1.0 or later.
ifadesini görmek pek hoşuma gitti.

Kitap 7 bölümden oluşuyor ve bunların 3'ünün Türkçe çevirilerini belgeler.org'da okumak mümkün. Bu bölümler, kitaptaki sırası ile: Hacker'lığın Kısa Tarihçesi, Noosferi İskana Açmak ve Nasıl Hacker Olunur? İlk iki belgenin çevirmeni 2003 yılında En Başarılı Yerelleştirici ödülünü alan Deniz Akkuş. Son belgeyi ise Yaşar ŞENTÜRK çevirmiş ben de güncellemiştim. Hepsinin çevirileri çok güzel. Henüz okumamış olanlara tavsiye ediyorum.

Kitabı çabucak bitivermesin diye hızlıca okuyamıyorum ama ilk bölümler o kadar akıcı ki dün bir kaçını bitirdim. Eric S. Raymond ikinci bölümde fetchmail'in geliştirme sürecinin hikayesini anlatmış. Çıkardığı dersleri maddeler halinde şöyle sıralamış:
  1. Every good work of software starts by scratching a developer's personel itch.
  2. Good programmers know what to write. Great ones know what to rewrite (and reuse).
  3. "Plan to throw one away; you will, anyhow"
  4. If you have the right attitude, interesting problems will find you.
  5. When you lose interest in a program, your last duty to it is to hand it off to a competent successor.
  6. Treating your users as co-developers is your least-hassle route to rapid code improvement and effective debugging.
  7. Release early. Release often. And listen to your customers.
  8. Given a large enough beta-tester and co-developer base, almost every problem will be characterized quickly and the fix obvious to someone.
  9. Smart data structures and dumb code works a lot better than the other way around.
  10. If you treat your beta-testers as if they're your most valuable resource, they will respond by becoming your most valuable resource.
  11. The next best thing to having good ideas is recognizing goodideas from your users, sometimes the latter is better.
  12. Often, the most striking and innovative solutions come from realizing that your concept of the problem was wrong.
  13. "Perfection (in design) is achieved not when there is nothing more to add, but rather when there is nothing more to take away."
  14. Any tool should bu useful in the expected way, but a truly great tool lends itself to uses you never expected.
  15. When writing gateway software of any kind, take pains to disturb the data stream as little as possible - and never throw away information unless the recipient forces you to!
  16. When your language is nowhere near turing-complete, syntactic sugar can be your friend.
  17. A security system is only as secure as it's secret. Beware of pseudo-secrets.
  18. To solve an interseting problem, start by finding a problem that is interesting to you.
  19. Provided the development coordinator has a communications medium at least as good as the Internet, and knows how to lead without coercion, many heads are inevitably better than one.

Kitabı isterseniz buradan da okuyabilirsiniz.

1 Şubat 2006 Çarşamba

kitaplarım geldi

17 Aralık'da amazondan sipariş ettiğim Just For Fun ve The Cathedral & the Bazaar sonunda (44 gün sonra) geldi. Elin gavuru bunu yurt dışından nasıl gönderecek acaba diye merak ediyordum; yani ptt'den mi getirecekler yoksa bir kargo firması mı getirecek bilemiyordum. Etrafımdaki kime sorduysam açıklayıcı bir yanıt alamamıştım. Dün akşam eve gittiğimde klasik olarak posta kutusunu kontrol ettim, faturaları aldım (nasıl oluyorda bu kadar fatura geliyor bilmiyorum). Tam asansöre biniyordum ki yerdeki kutuyu farkettim. Üzerinde amazon'un logosu olan minik bir kutu. Evet kitaplarım onun içinden çıktı. En azından imza karşılığı teslim ederler diye düşünüyordum.

ftp.comu.edu.tr adresinden indirilen pardus sayısı 10000'i buldu:
ftp:~# grep pardus /var/log/ncftpd/xfer* | wc -l
ftp:~# 19855
ftp:~# grep pardus /var/log/ncftpd/xfer* | grep kurulan | grep -v INCOMPLETE | grep -v ABOR | grep -v ERROR | wc -l
ftp:~# 9899

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...