23 Ağustos 2008 Cumartesi

Elvan bizim kızımız değil mi yani?




Gördüğüm en sempatik sporculardan biri olan Elvan Abeylegesse'nin Pekin'deki başarılarına burun kıvırıp onun yabancı olduğunu konuşanları, yazanları hayretle görüyorum. Diyelim ki Elvan Etiyopya'lı anne babanın çocuğu olduğundan Türk vatandaşlığına geçtiği ve kendini bizden biri gibi gördüğü halde bizden sayılmasın; peki Elvan bir Türk ile evlenir ve çocuğu olursa onun oğlu da mı yabancı sayılayacak? Kaçıncı nesilden sonra arıza çıkarmayacağız? Şu an o bölgeden bir sporcu yetişmesi pek mümkün değil ama Kuzey Irak'lı bir Kürt kızı olsaydı Elvan, ona yine sen bizden değilsin mi diyecektik?

Zeka ne kadar zor bulunur bir şey oldu günümüzde.

19 Ağustos 2008 Salı

Tanıdığınız bir Nevin Yanıt ya da Eşref Apak olmadı mı?

Bir haftadan uzun bir süredir Olimpiyat Oyunlarını seyrediyorum. Çocukluğumdan bu yana iyi bir spor izleyicisi olduğumdan bir çok dünya rekorunun kırıldığı Pekin Olimpiyatları benim harika vakit geçirmeme imkan verdi. İnsan yaşadığı ülkeyi düşünmeden olaya sadece spor olarak bakabilse sanırım daha fazla keyif alabilir ama neden bu memleketten bu kadar az sporcu olimpiyatlara katıldı diye düşünmeye başladınız mı işin sonu gelmiyor.

Plajı olmayan ülkelerin plaj voleybolu takımlarını, ülkesinde başı açık gezemeyen yüzücü kadınları, geçen oyunlarda altın aldığımız branşlarda hiç olmadığımızı görünce kahroluyor insan. Örneğin "10 metre havalı tüfek" diye bir kategori var, bizim hiç sporcumuz yok, birinci Hindistan'dan. Bence bu durumun nedeni bizim ülkemizin böyle bir niyetinin olmaması. Yoksa Hollanda Antilleri'nden bir 100 metreci çıkabilirken bizden 10 metreden tüfekle atış yapacak birinin dahi çıkmamasının izahı olabilir mi?

Aslında olayın olumsuz tarafı ile ilgili çok şey yazılabilir ama ben konuyu başka bir yere bağlamak istediğimden Ülkemizde hiç seyircisi olmayan iki branşta yarışmış iki gençten bahsetmek istiyorum; çekiç atmada yarışan Eşref Apak ve 100 metre engelli koşan Nevin Yanıt. Eşref Apak bu olimpiyatlarda yoktu ama 100 metre engelli gibi bizden birinin koşmasını hiç beklemediğimiz bir dalda Nevin Yanıt'ı görmek beni çok sevindirdi.



Neden böyle başarılı çocuklarımızı ön plana çıkartarak ülkemizde bambaşka bir hava estirmiyoruz, neden kızlarımızı Süreyya veya Nevin'e özendirmiyoruz, neden Eşref neredeyse hiç sporcumuzun olmadığı atma ve atlama branşlarında önümüzü açmak için kullanılmıyor sorularına ancak bunu istemiyoruz herhalde diye yanıt verebiliyorum.

Kendi öğrencilerimden biliyorum ki; insanlar kendileri gibi birilerinin şimdi başarılı olmuş olduklarını görmekten çok motive oluyorlar. Eğer yeterince iyi kullanılabilirse böyle bir kaç örnek bile çok fazla insanın hayatını değiştirebilir ama tabi bunu istemek lazım.

Şimdi bir kaçına link versem diğerleri kırılır ama bölümden mezun olmuş Nevin Yanıt'lardan, Eşref Apak'lardan öğrencilerime çokça bahsediyorum. Nevin Yanıt da bu okuldan mezun olmuş diye düşünmek bile ben de yapabilirim dedirtiyor insanlara. Hepsi 100 metre engelli koşmuyor ya da çekiç atmıyor belki ama birilerinin gerçekten hayatı değişiyor. Daha sonraki yıllarda yeni Nevinler, Eşrefler olarak onlardan da bahsediyorum.

Yarı final serisinde sonuncu olmuş bir sporcuya bu övgüler fazla değil mi? diye soran arkadaşları boş yere meşgul ettiğim için özür dilerim.

17 Ağustos 2008 Pazar

25. Uluslararası Fizik Kongresi

25-29 Ağustos tarihleri arasında Bodrum'da düzenlenecek olan 25. Uluslararası Fizik Kongresinde olacağım. 27 Ağustos Çarşamba günü 4. salonda 17:45'de "Bianchi Tip II Uzay Zamanın Eğrilik Simetrileri" başlıklı bir sunumum olacak. Oralarda olursanız belki özgür yazılım veya kozmoloji üzerine gevezelik edebiliriz.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

eski defterler

Az önce eski defterleri karıştırırken pek işe yarar şeyler buldum. Aradan iki yıl geçmiş, belki unutmuş olanlar ya da hiç görmemiş olanlar vardır diye hatırlatayım dedim.

5 Ağustos 2008 Salı

Debian Day 2008


Okulların açık olduğu döneme rastlasa kesin bir etkinlik yapardık ama bu aralar Çanakkale'de sadece turistler var ;) Keşke Debian Gününde bir etkinlik yapılsa, belki bir fırsat yaratıp katılabiliriz.

2 Ağustos 2008 Cumartesi

İngilizce çalışın

"Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıkta Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” 31.07.2008 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu yönetmelik araştırma görevlisi, uzman, okutman ve öğretim görevlisi kadrolarına başvurmak isteyen herkesi ilgilendiriyor. Böyle bir niyeti olan herkes buradan bu yönetmeliği okumalı bence.

Ben kısaca bundan sonra merkezi olacak sınavda aranacak minimum şartları özetleyeyim. Elbette isteyen üniversiteler burada bahsedilenden daha yüksek barajlar da belirleyebilecekler.

  • ALES onutu en az 70 olmalı
  • ÜDS notu en az 50 olmalı (eşdeğer sınavlar da kabul ediliyor)
Eğer araştırma görevlisi olmak istiyorsanız ayrıca şu şartları da sağlamalısınız:
  • 35 yaşını aşmamış olmak (bu şart eskiden 29'du yanlış hatırlamıyorsam)
  • Lisans mezuniyet notu 100 üzerinden 65 veya 4 üzerinden 2.5 olmalı
Benim görebildiğim en kritik baraj ÜDS olmuş. Eskiden ÜDS'yi geçmemiş adaylar en azından uzmanlık, okutmanlık, öğretim görevliliği için başvurabiliyorlardı. Artık bu sınavı geçmemiş kimse üniversitelerde çalışamayacak. Mezuniyet notu ne kadar iyi olursa olsun İngilizce sınavını geçmek çok kritik bir duruma gelmiş.

Bir ağabey tavsiyesi; İngilizce çalışın.

1 Ağustos 2008 Cuma

Yangından geriye kalanlar

Geçen gün fotoğraflarda gördüğünüz yerlerin yanı sıra İzmir'den Çanakkale'ye gelen yolun her iki yanındaki ormanlar, İntepe'deki eski Seyir Terası, Karanlık Liman, Manzara'dan baktığınızda gördüğünüz göz alabildiğine ormanlar, orada yaşayan hayvanlar, bitkiler, hatıralarımız hepsi yandı.



Dün akşam ne durumda diye bakmaya gittiğimizde yol boyunca bizim gibi ağlamaklı o kadar çok insanla karşılaşacağımızı tahmin etmiyordum. Çok garip bir ortamdı doğrusu, hala yer yer yanan yerler vardı. İnsanlar çaresizce etrafa bakıyor, pek konuşmuyorlardı.

Bu yangına da doğal afet diyen geri zekalılar olması ne kadar acı.

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...