200 yıl öncenin Japonyasını anlatan, 65 yıl önce çekilmiş bir filmin bugün bize söyleyebileceği bir şey var mı? Bu soruya kolayca hayır diyebiliyorsak soruyu şöyle güncelleyelim; bugün çekilmiş ve içinde yaşamadığımız bir kültürü anlatan bir filmin bize söyleyebileceği bir şey var mı? Bir adım daha ileri gidip bir filmin bize söyleyebileceği bir şey var mı'ya ulaşınca o kadar da kolay hayır diyemiyorum ben.
Türkiye dışında bir yerde bir haftadan uzun yaşamadım. Bir şehirde yaşamanın orada turist olarak bulunmaktan farklı bir deneyim olduğunun da farkındayım. Sorulduğunda Ankaralıyım diyorum ama bugünün Ankarasını neredeyse hiç bilmiyorum. Ankara denildiğinde aklıma gelen Kızılay'dan Botanik Parkına yağmur altında yürümek. Bugün benim 40 yıl önceki Ankara ile ilgili hatırladıklarımla o yıllarda Ankara'da çekilmiş filmlerin ne kadar ortak noktası var? Muhtemelen hiç yoktur. Bu ne benim hatıralarımı yalanlar (böyle bir şey nasıl yapılabilir bilemiyorum) ne de o filmlerin gerçekliğini.
Peki Akira Kurosawa yaşamadığı bir dönemin (hem de bu dönemde insanlar bellerinde kılıçlarla dolaşıyorlar, birini öldürmenin ciddi bir yaptırımı yok, ortada para diye bir şey var ama onu kim basıyor, nasıl taklit edilemiyor gibi soruların cevabı açık değil, kasabada sadece bir kişide tabanca var, o mermiyi nereden buluyor, neden başkası bu silahı edinemiyor belli değil) filmini çekip bize ne anlatıyor? O döneme ait tek bir fotoğraf bile (henüz fotoğraf icat edilmemişken) yokken evlerin, yemeklerin nasıl olduğuna inanabiliyor muyuz? Tek bir eşya bile olmayan evler, zeminin üzerinde bir hasırda uyunan yerler, inanılmaz gelmiyor mu? Bana çok gerçekdışı gelen bu görüntüler kadar garip şeyleri ben yaşamadım mı peki? [yeter soru sorma artık] Bugün gaz lambası, kömür sobası, telefon için sıra beklemek, televizyonun açılmasını beklemek, mektup beklemek gibi şeyleri bilmiyor büyük kalabalıklar.
İnsan biyolojik değil kültürel bir canlı iken bugüne dair şeyleri nereden biliyor? Elbette anlatılanlardan ve gördüklerinden. Gördükleri de aslında o eylemleri gerçekleştirenlerin duyduklarından yani anlatılardan oluşuyor. 1950'lerde birini ağzından öperken şimdi dudaklarından öpüyoruz. Nasıl seveceğimizi, nasıl kıskanacağımızı da okuyup, izleyip, görüp öğrenmedik mi?
Ne zaman Kurosawa'ya itiraz eden bir şey yazmaya kalkışsam sonunda bakıyorum kendime itiraz ediyorum. Elbette Kurosawa'nın benim övgüme ihtiyacı yok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder