7 Aralık 2025 Pazar

Ikiru'yu anlamak

İnsan yakın zamanda öleceğini bilse daha iyi birine dönüşür mü? Edebiyatın ve sinemanın üzerinde çokça üretim yaptığı bu soruya cevap verebilmek için daha iyi olmak ne demek ve insanın nasıl biri olduğu tamamen kendi elinde midir sorularını cevaplamak gerekiyor. Ben bir davranışın insanın içinden mi geliyor yoksa öyle davranması gerektiğini düşündüğü için mi öyle davranıyor sorusunun cevaplanmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Sonuçta ortaya konan davranışa bakmak gerektiğini ve motivasyonuna bakmamak (zaten anlaşılamayacağı için) gerektiği fikrindeyim. İnsan her davranışını, tepkisini düşünerek değiştiremiyor. Kendi üzerimde yaptığım tespitlerden asla bunu yapmayacağım dediği şeylerin neredeyse hepsini yaptığımı söyleyebilirim. Yani insan altı ay ömrü kaldığını bilse bile davranışlarını değiştirmeyebilir, hiç olmadığı kadar toplumsal bir insana dönüşebilir veya içinden bir canavar çıkabilir. Irvin D. Yalom'un Güneşe Bakmak [6] isimli kitabı ölüm duygusuyla başetmek için daha önce düşünmediğiniz şeyleri okuyabileceğiniz güzel bir kaynak. Ölmenin nasıl bir şey olduğu hakkında okuduğum, bana en faydalı olan kitapsa Sherwin B. Nuland'ın Nasıl Ölürüz [7] adlı kitabı olmuştu.

1952 yapımı Ikiru'da [1] rutin işlerle ömrünü geçirmiş olan Watanabe bir yıldan az ömrü kaldığını öğrenince yaşamına bir anlam katma çabasına girişir. Bunu nasıl yapacağını da bilemez (bunu hangimiz biliyoruz aslında?). Bütün hayatını sahip olmak üzerine kuranların bir zaman olmak [8] üzerine düşüneceklerini elbette sanmıyorum ama çok da akla gelmez bir duygu olmadığını kabul edebiliriz herhalde. Zaten yaşı da ilerlemiş olan Watanabe ne yapsa hayatını anlamlı kılamayacağını çok kısa zamanda anlar ve bildiği tek iş olan bürokratlığı kullanarak kendisine gelen bir talebi hayata geçirmeye adar kalan ömrünü, ki pek az kalmıştır.

Filmin sonlarında bir odada 2 kadın ve 12 adam bir odada konuşmaktadır. Başlangıçta hepsinin fikri Watanabe'nin parkın yapımında pek önemli bir rolünün olmadığıdır. Zaman ilerledikçe herbiri diğerinin konuşmasından etkilenip kendi düşüncelerini açıklarlar ve sonunda 1957 yapımı 12 Angry Men [2] filminde olduğu gibi o parkın Watanabe olmasa yapılamayacağında hemfikir olurlar. Sanatın böyle izini sürebilmek pek mutluluk verici geliyor bana.

Bergman'ın Yaban Çilekleri [4] filminde de Ikiru'dan beş yıl sonra benzer şekilde hayatının sonuna geldiğini düşünen kahraman nasıl boşa yaşadığını farkeder. Dr. Eberhard Ikiru kadar olmasa da daha önce yapmadığı şeyleri yapmaya başlar.

Edebiyat dünyası bu temayı işleyen romanlarla dolu aslında [anladık bunu]. Charles Dickens'ın Bir Noel Şarkısı [9] en bilinen örneklerinden biri. Ölüm denildiğinde Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü [10] de ölüm üzerine okunması gereken kitaplardan biri bence.

Ölümün eşiğindekinin bağlantı kurma ihtiyacını Çığlıklar ve Fısıltılar'larda [3] gördüğüm gibi başka bir yerde görmemişimdir herhalde. Filmde Agnes acısının dindirilmesi veya yaşamaya devam edebilmesinden çok, bir temas aramaktadır. Sonunda büyük acılar içinde ölür. Öleceğini bilmesi onu ne daha iyi biri yapar ne de daha kötü.

Ölümün yakın ve durdurulamaz olduğunu anladıktan sonra bütün zincirlerini kıran ekran karakterlerinin en çok bilineni Breaking Bad [5] dizisi olabilir. Dizide Walter White ölümcül bir hastalığı olduğunu öğrendikten sonra uyuşturucu yapımına girdiği gibi cinayetler de işler.

Daha iyi bir insan olabileceksek (bundan her ne anlıyorsak anlayalım) o kişi olmak için ölümün çok yakınımızda olduğunu öğrenmemize gerek de yok aslında. Ölüm zaten hep yakınımızda. 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ikiru'yu anlamak

İnsan yakın zamanda öleceğini bilse daha iyi birine dönüşür mü? Edebiyatın ve sinemanın üzerinde çokça üretim yaptığı bu soruya cevap verebi...