1 Kasım 2019 Cuma

Aşkın ve şiirin kenti Çanakkale

Prag denildiğinde ilk akla gelen şeylerden biri Franz Kafka'dır. Doğduğu ev, mezarının bulunduğu mezarlık ve müzesinin yanı sıra şehrin neredeyse her tarafında Kafka'dan bir şeyler bulmak mümkün. Aynı şeyi Madrid ve Cervantes için de söylemek mümkün. Don Quijote ve Cervantes heykelleri Madrid'in her yanını sardığı yetmezmiş gibi Cervantes'in doğduğu yer olan Alcalá de Henares tamamen bu büyük yazara adanmış bir yerleşim birimi konumunda. Ben sadece Cervantes ile ilgili bir şeyler görmek için gitmiştim buraya.

Elbette Kafka ve Cervantes dünya çapında çok önemli yazarlar olduğundan şehrilerinin her yanından onlarla ilgili bir şeyler fışkırması normal karşılanmalı. Biz kendi değerlerimizi böyle öne çıkartmak için bir çaba göstermiyoruz maalesef. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı yazdığı ev bir müze haline getirilseydi, içini gezebilseydik, penceresinden bakabilseydik, hangi okuyucusu orayı görmek istemezdi? Böyle şeyleri ülke olarak önemsemiyor olmamız sanata ve sanatçıya bakışımızın bir göstergesi. Bütün ülkeyi bir anda değiştirmek mümkün olmasa da Çanakkale bunu yapabilir, yapmalı diye düşünüyorum.

Dört büyük, tanınmış şairi var Çanakkale'nin. Garip akımının üç şairinden biri olan Melih Cevdet Anday, 2010'da kaybettiğimiz Arif Damar, İkinci Yeni'nin aykırı ismi Ece Ayhan ve yaklaşık elli yıl şiir yazmış Süreyya Berfe.

Türkçe'nin bu büyük şairlerinin şehrin meydanında birer heykelleri olsa, bir şiir müzesi yapılsa (şairlerin kitaplarının ilk baskıları, şiirlerinin çıktığı dergi ve gazeteler, fotoğrafların ve tabloların sergilendiği bir yer), onların adına her yıl verilen bir şiir ödülü olsa bunun sadece Çanakkale'nin değil bütün ülkenin kültür ve edebiyat hayatı için katkısı olmaz mıydı? Şehirde bir Ece Ayhan Evi mevcut ve saat kulesi meydanının adı Şair Ece Ayhan Meydanı ama bunlar sadece Ece Ayhan'ı bilenler için bir anlam ifade eden şeyler. Çanakkale'nin şairlerine sahip çıkması, onları önplana çıkartan etkinlikler yapması diğer şehirler için de tetikleyici bir etki oluşturur bence.

Her şey bitti sıra şairlere mi kaldı denmezse yaşadığımız şehrin kültürel havası değiştirilebilir. Şehrin meydanlarında, parklarında (neresi uygunsa artık) şairlere ait bir şeyler görmek, bu büyük adamlarla aynı coğrafyada yaşadığını bilmek gençlerimizin önüne bambaşka düşünce patikaları açacaktır.



Çanakkale'li bir büyük edebiyat insanı da Gelibolu doğumlu Yıldız Ecevit. Türkiye'nin en önemli edebiyat eleştirmenlerinden biri olan Yıldız hoca aynı zamanda Oğuz Atay hakkında en kapsamlı kitapları yazmış kişi. İki kıta arasında bir geçiş noktası olan Gelibolu'ya Yıldız Ecevit ve Oğuz Atay'ın heykelleri yerleştirilse ve açılışına Yıldız hoca davet edilse bunun ülkenin geleceğine etkisi ne kadar büyük olur kim bilir. Çanakkale sadece edebiyatçılarına değil, edebiyat eleştirmenine de sahip çıkan bir şehir olarak o heykele harcayacağı parayla asla yapamayacağı reklamı yapabilir.

Son olarak burada önerdiklerimin bir mikro milliyetçilik, hemşehricilik olarak anlaşılmasını da istemem. Varsın Oğuz Atay'ı İnebolu da sahipleniyor olsun. Ankara liseyi bizde okudu diye, İstanbul burada yaşadı diye, İTÜ bizim öğrencimizdi, çalışanımızdı diye sahiplensin Oğuz Atay'ı. Atay öyle büyük bir değerimiz ki onu bölüşerek bitiremeyiz.

Bu topraklardan çıkmış değerlerimizi sahiplenerek gençlerimizi sanata, edebiyata, spora, felsefeye yönlendirmek ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyacak yegane yoldur belki de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ayı Dağı - Andrew Krivak

Duvar'da dünyada tek sağ kalan kadının hikayesini okuduktan sonra Ayı Dağı'nda (dünyaya her ne olduysa artık) hayatta kalan iki kişi...