28 Şubat 2019 Perşembe

Tutunacak bir geçmiş bırakmıyoruz

Yurtdışına çıkınca binaların ne kadar uzun süreler kullanıldığını görüp şaşırmamak elde olmuyor. Avrupalılar sadece tarihi değeri olan binaları korumakla kalmıyor, sıradan binaların da uzun yıllar en azından görüntüsünü yenilemiyorlar. Şehirlerin genel silüetleri pek az değişiyor. [1] adresinden ulaşabileceğiniz aşağıdaki görsel Paris'in 100 yılda nasıl değiştiğini göstermesi açısından etkileyici.


Benim elli yıllık ömrüme nasıl değişimlerin sığdığını özetlemek istiyorum. Burada eskiye, eski binalara bir güzelleme yapmak istemiyorum ama insanı bir şehre ait hissettiren şeylerin anıları olduğunu maalesef gözden kaçırıyoruz. Geçmişiyle ilgili gidip dokunabileceği, bakabileceği hiçbir şey kalmayan birinin kendini oraya ait hissedebilmesi imkanı kalmıyor. Aşağıda bahsettiğim şeylerin teker teker benim için bir anlamı olmasa bile hepsinin birden artık mevcut olmamasının bir anlamı var. Maalesef bu iyi bir anlam değil.

Çocukluğumdan başlayayım. Dünyaya geldiğim hastane yerinde durmasına rağmen binaları yıkılmış ve yeniden yapılmış. İlkokulu okuduğum okul yıkılıp yerine daha yülksek katlı binası olan bir yeni bina yapıldı. Çocukluğumun geçtiği ilçe tamamen bahçeli evlerden oluşuyordu. Şimdi tek bir bahçeli ev kalmadı. Hayatımın ilk yirmi yılını geçirdiğim bahçeli evin yerinde şimdi beş katlı bir bina var. Okuduğum ortaokul yenilendi ve şimdi bir lise. Ankaraya gitmek için otobüse bindiğim terminalin yeri değişti.

Liseyi Kayseri Fen Lisesinde okudum. Şimdi bina spor lisesi olarak kullanılıyor. Geçen yıl liseden mezun oluşumuzun 30. yılıydı, okul o kadar bizim okuduğumuz okul değildi ki mezunlar buluşmasını Nevşehirde yaptık. Kayseri'ye gitmek için otobüse bindiğim Ankara otogarı ve Kayseri'de indiğim otogar yıkılıp yeniden yapıldı.

Çanakkale'de okuduğum bölümün bulunduğu kampüs tamamen yıkıldı yerine her şey yeniden yapıldı. Altında oturduğum ağaçlar, bahçe ve kantinler kalmadı.

Üniversitede sistem yöneticisi olarak çalıştığım, 15 yıl öğrencilerimle birlikte vakit geçirdiğim bina ve çevresindeki binalar, dışarıda oturduğumuz alanlar yıkılıp yerine hastane yapıldı.

Çanakkale kordon deniz doldurularak genişletildiği için yıllarca dolaştığım yollar, oturduğum yerler kalmadı bugün.

Babamı çok küçük yaşta kaybettiğim için onunla ilgili pek az şey hatırlıyorum. Hatırladığım birkaç hatıradan biri Karagöl ile ilgiliydi. Oğlum bir genç delikanlı olunca onu kendi babamla yürüdüğümü hatırladığım tek yere götüreyim dedim. Yaklaşık 30km gittiğimizde gördüm ki gölün etrafına betondan yürüyüş yolları yapmışlar, modern bir yer olmuş ama eskisiyle alakası kalmamış.

Bu kadar yıkıp yeniden yapmanın, taşımanın teker teker bakınca birer mazereti bulunabilir. Kimi hizmet için yeterli büyüklükte değildi, kimi depreme dayanıklı değildi, kimi için daha uygun yer bulundu denebilir ama böyle yapınca benim ve benim gibi milyonların hatıralarını ve geçmişini de yıkmış oluyoruz.


[1] https://www.thelocal.fr/galleries/culture/paris-1900-photo-montage-julien-knez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ayı Dağı - Andrew Krivak

Duvar'da dünyada tek sağ kalan kadının hikayesini okuduktan sonra Ayı Dağı'nda (dünyaya her ne olduysa artık) hayatta kalan iki kişi...