21 Kasım 2023 Salı

William Gaddis

En az şey okuduğum edebiyat türlerinden biri post-modern edebiyattır herhalde. Bir okuma grubuyla Agape'ye Ağıt'ı okuyunca yazarın çevrilmiş diğer kitabı olan Amerikan Gotiği'ni de okudum ve yine post-modern olan kısmı nedir anlamadım doğrusu. Gaddis sadece beş roman yazmış ve ülkesinin edebiyatı üzerinde etkisi büyük olmuş bir yazar diye bahsediliyor ama yazarın kimliği yazdıklarından bağımsız değerlendirilmesi gereken bir şey bence. Amerikanın savaş sonrası en önemli yazarlarından biri sayılan Gaddis'in en önemli, neredeyse 1000 sayfalık, eseri olan The Recognitions Türkçeye çevrilmemiş maalesef.

Agape'ye Ağıt başka bir romanla karşılaştırılamayacak bir metin olsa da Amerikan Gotiği sıradan (benim gibi) roman okurunu tatmin edecek bir eser bence.

Agape'ye Ağıt

Atay'da olduğu gibi bazen eserin bir parçası değilse normalde önsözleri okumam. Hele yazar tarafından yazılmamışlarsa. Agape'ya Ağıt hakkında hiçbir şey bilmediğim bir kitap olduğundan bu sefer önsöze bakayım dedim ve çok isabetli bir karar verdiğimi anladım. Sven Birkerts tarafından yazılan önsözde elimizdeki kitabın (kelimenin "düz" herhangi bir anlamıyla roman olmayan bu kitabın) Thomas Bernhard'ın Beton romanınıyla iç içe geçmiş olduğu yazdığından önce onu okudum. Eğer böyle yapmayıp elinizdeki kitaptaki bazı yerleri anlamadığınızı düşünürseniz dert etmeyin, önce Beton'u okusaydınız yine çoğunu anlamamış olacaktınız.

Her iki kitap da penceresiz tuğla duvar örgüsüyle yazılmış. Yüz sayfalık tek bir paragraftan oluşuyor Agape'ye Ağıt. Yazarın ölmek üzere olan bir kanser hastasının ağzından (kendi ağzından) konuştuğu, bildiğimiz cümle kurallarını çok zorlayan bir metin Agape'ye Ağıt. Çevirmen Zeynep Alpar çok zor bir işin üstesinden gelmiş. Tahmin ederim bir daha çevirse ortaya başka bir metin de çıkabilirmiş. Kitabın sonundaki 110 not var ama daha fazlasına gönlü elvermemiş olmalı çünkü metin neredeyse tamamen başka metinlere göndermelerle dolu. Bu kadar az ömrü kalmış bir yazarın bu notları kendisinin hazırlamamış olması çok anlaşılabilir bir durum. Önsözde yazdığı gibi tanıdık bir ses değil edebi bir şifre okumak isteyenlerin ilgilenebileceği bir metin. Bendeki kitap 2014'de tek baskı yapmış ve anladığım kadarıyla pek satmamış.

Amerikan Gotiği

1985'te yazılan Amerikan Gotiği tek mekanda geçen filmler gibi sadece bir evin içini gördüğümüz ve sadece orada konuşulanları duyduğumuz bir roman. Romanın baş kişileri Elizabeth ve eşi Paul'ün birbiriyle konuşmaları haricinde eve gelen Elizabeth'in kardeşi ve oturdukların evin sahibi haricinde kimsenin (eve gelen temizlikçiyi saymazsak) ne dediğini duymuyoruz. Telefonla dış dünyayla haberleştiklerinde karşı tarafın konuşmalarını bilmiyor olmamıza rağmen yazar diyalogları çok başarılı yazdığından bir eksiklik varmış gibi de gelmiyor. Elizabeth hariç diğerleri sözüne güvenilir insanlar olmadığından aklımızdan kurguyu tamamlarken hep bir tereddüt yaşıyoruz. Romanın başlarında Elizabeth'in gerçek dışı bir hayat yaşadığı izlenimini edinirken zamanla onun kendisinde astım varken bağırsak hastalıkları uzmanına görünen saf biri olduğunu anlıyoruz. 

Kurgunun ve konuşmaların kendisi o kadar başarılı ki sömürge faailitleri, istihbarat örgütleri, misyonerlik çalışmaları gibi konulardan bahsetmese bile keyifle okunur bir roman olurmuş Amerikan Gotiği.

Çevirmen Şefika Kamcez hem akıcı bir Türkçeyle söylemiş hem de okuyucuyu boğmayacak kadar dipnotlarla metnin anlaşılmasını kolaylaştırmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ayı Dağı - Andrew Krivak

Duvar'da dünyada tek sağ kalan kadının hikayesini okuduktan sonra Ayı Dağı'nda (dünyaya her ne olduysa artık) hayatta kalan iki kişi...