Dün gibi, önceki gün gibi başladı bugün de. Bunaltıcı bir sıcak, sabah ilaçları, sabah kahvesi, mesajların e-postaların kontrolü, sabah müziği, gece başlanmış ama henüz bitmemiş kitaba devam. İstisnai derecede güzel günler haricinde hayatımın her yazındaki sıradan günlerden biri daha [her konuya gaz ve toz bulutundan başlamasak olmaz mı?]. Öğlen iki gibi balkon kapısından çok yakında mangal yakılıyormuş gibi bir koku gelince bu sıcakta kimde bu cesaret var diyerek çıkıyorum ve gördüğüm manzara şu:
İki yıl önce de benzer bir orman yangını yine çok yakınıma gelmişti. Kitaba nasıl dalmışsam balkona çıkınca itfaiye araçlarının sirenlerini duymaya başlıyorum balkonda. Birileri benim birkaç yüz metre öteden balkonda sıcağına, kokusuna ve dumanına dayanamadığım yangını söndürmeye gidiyor. Belki bazıları geri dönemeyecek. Biliyorum ki itfaiyecilik de üniversite hocalığı, eczacılık, garsonluk gibi bir meslek. Onların da ödenecek kiraları, faturaları var. Büyük risk alıyor olmalarına rağmen dünyaları kazanmadıklarını da biliyorum. İşsizliğin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde katlanamıyorlarsa başka meslek seçsinler demenin ahmakça olduğunu da biliyorum (çok şey biliyorum evet).Genel bir prensip olarak işleyemeyeceğim gündelik bilgilerle ilgilenmiyor olmama rağmen bir tahliye uyarısı var mı diye internete bakıyorum. Belki Kepez Belediyesi değerli eşyalarınızı alıp evlerinizi boşaltın demiş olabilir (Covid döneminde pazar nerede kuruluyor gibi bilgileri SMS olarak göndermeyip twitter'dan yazıyordu belediye başkanı. Böyle saçmalık olur mu dediğim için belediye başkanı beni bloklamıştı. Halkımız bunu olumlu bir tavır olarak görüp kendisini yeniden seçti. 17:30 gibi yangının olası etkilerine karşı tedbirli olmamızı önemle rica ettiğini SMS ile gönderdi sağolsun). Çanakkale misminik ve çok yeşil bir kent. Bir büyük yangının burasını etkilemez denebileceği bir yer yok. Hem evden hangi değerli eşyamı alıp gerisini umursamayabilirim. Aslında evde umursadığım bir eşyam da yok (severek kullandığım şeyler var elbette ama olmasalar unuturum onları hızlıca). Sadece yarın içmem gereken (zaman zaman neden içtiğimi bile düşünmediğim (yanımdakilerin de sormadığı)) ilaçlarımı alsam herhangi bir yerde devam edebilirim hayatıma. Neredeyse on yıldır benimle olan çiçeklerim ne olacak peki? İstanbul'dan, Selanik'ten, Bursa'dan aldığım yavrucakları, tohumdan yetiştirdiğim ve nasıl açacaklar diye merak ettiğim (evet ikincisi de çıktı aynı saksıdan) çiçekleri taşıyamayacağımı biliyorum.
Yangını duyan, benden öğrenen herkes gel bende kal diyor, arıyor. Aramayanlar eminim kocaman adam, ona bir şey olmaz diye düşünüyor. Oğlum çok uzakta, tedirgin. Akşam planladığım online etkinliği son anda iptal edersem ayıp olur diyerek erteliyorum. Gelip seni alalım diyen çok arkadaşım (seviyorum sizi) olmasına rağmen ilaçlarımı alıp çıkmaya karar veriyorum. Evden çıkınca daha iyi fark ediyorum ki dışarıda nefes almak hem kolay değil hem de çok sağlıksız. Bir paket makarnayı üç günde bitirebildiğimden yiyecek bir şey almam gerekmiyor ama madem dışarı çıktım zencefilli gazoz alıp eve öyle döneyim diyorum (acil durum ihtiyacın bu mu derseniz verecek bir cevabım yok).
Ben belki geri dönemem diyerek evdeki her şeyimi (sanki çok şeyim varmış gibi yapmayayım) geride bırakıp çıkmışken, sevdiğim herkesin (en azından büyük çoğunluğunun diyeyim) güvende olduğunu biliyorken marketlerin açık olduğundan hiç şüphem yok [konuya hiç gelmeyeceğini düşünüyordum, şaşırttın beni]. Sanki market çalışanlarının, elektrikçilerin, internet bağlantısında arıza olduğunda telefona cevap verenlerin, akşam çöpleri alacakların, yolda bir çiviye bassam veya köpek ısırsa benimle ilgilenecek sağlık personelinin, kredi kartımda bir sorun olsa arayacağım bankacılık personelinin merak ettiği, yanında olmaları gereken aileleri, arkadaşları yokmuş gibi görev başında olduklarından hiç şüphem yok. Gerçekten markete girdiğimde hiç de orman yangını birkaç yüz metre ötemizde gibi değil. Hoşgeldiniz, poşet ister misiniz, iyi günler dilerim. Kimsede bir tedirginlik yok (sanki bende var gibi konuşmayayım, zencefilli gazoz alıp çıkıyorum sonuçta).
Toplumsal iş bölümünü en zor zamanlarda bile bozmayacak şekilde içselleştirmiş olmamız bana hep şaşırtıcı geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder