22 Ocak 2012 Pazar

İlköğretimde Arapça dersi

Yine bir şahdık şahbaz oluyoruz hikayesi: artık ilköğretim okullarında Arapça yabancı dil olarak okutulacak. Bu konu hakkındaki tartışma 'olsun mu olmasın mı?' etrafında dönüyor ama ben doğru sorunun yapabilir miyiz? olduğunu düşünüyorum. Elbette bu şüphe yabancı dil öğretme konusundaki büyük başarısızlığımızdan kaynaklanıyor.

Durumu kısaca özetleyeyim: neredeyse bütüm anaokullarında ve kreşlerde çocuklar 4-5 yaşındayken İngilizce eğitimine başlanıyor. Kolejlerin hemen hepsinin birinci sınıflarından itibaren İngilizce eğitimi verilmeye başlıyor. Aileler büyük oranda İngilizce öğrensinler diye büyük fedakarlıklar yaparak çocuklarını bu okullara gönderiyorlar. Devlet okullarında dördüncü sınıftan itibaren başlıyor yabancı dil eğitimi. Yabancı dil eğitimi dediysem benim cocukluğumdaki gibi İngilizce, Almanca veya Fransızca'dan biri seçilmiyor artık sadece İngilizce var. Yani lise mezunları arasında İngilizce eğitimi alma süresi en az 9 yıl. Haftada üç saatten 9 yıl! Liseyi bitirmiş ve iki cümleyi bir araya getirebilen öğrenci sayısı ise hepimizin malumu. Herhangi bir konu üzerinde bu kadar fazla duran ve başarısız olan başka bir ülke, başka bir alan var mıdır bilemiyorum ama bizim maksimum seviyede başarısız olduğumuz aşikar sanırım. Yetkim olsa bizim müfredatı hazırlayanların tamamını milli eğitim sisteminden uzaklaştırırdım.

Anadili İngilizce olmayanlara İngilizce eğitimi konusu bütün dünyada çalışılan ve üstesinden gelinmiş bir konuyken bizim hala müfredatlar üzerinde çalışmamız ve hala başarısız olmamız nasıl açıklanır bilemiyorum. Elin oğlu bu konuyu halledeli o kadar zaman olmuş, biz 10 senede bir cümle kurduramıyoruz. Bakın İsveç'te neler öğreniyor çocuklar. İngilizceyi bile öğretemeyen bir eğitim sisteminin Arapçayı öğretebileceğine inanamıyorum doğrusu.

Ben ne kadar İngilizce biliyorsam hepsini üniversite hazırlıkta 8 ayda öğrendim. Demem o ki; yabancı dil konusu atla deve bir şey değil. Ne kadar turistik yer varsa bütün ahali en azından İngilizce biliyor. Bir çok yerde işini görecek kadar ikinci, hatta üçüncü yabancı dil bilen insanlarla karşılaşılabiliyor.

Bu coğrafyada yaşayıp bir cümle Aparça, Kürtçe, Lazca veya Ermenice bilmemek çok zoruma gidiyor. Niye İsveçliler Norveççe, Fince biliyor da biz Yunanca, Bulgarca bir cümleyi bile anlayamıyoruz? Azerice, Kırgızca ya da Türkmence gibi aynı kökenden geldiğimiz dillere bile yabancıyız. Topluluklar birbirlerini anlamayınca yabancılaştırılmaları elbette daha kolay oluyor. İçinde konuşma geçmeyince çalan radyonun Yunan radyosu olup olmadığını ayırt edemeyecek insanlar karşı kıyıdaki kardeşlerimizle başka ülkelerin insanları olduklarına kolayca inanıyorlar.

Keşke çocuklarımıza Arapça dahil bu coğrafyanın diğer dillerini de öğretebilsek ama umutsuzum.

5 yorum:

  1. Ben 12 yaşında Anadolu Lisesinde İngilizce eğitim almaya başladım. Artvin küçük bir il olduğu için, konstrantrasyounumuz yüksekti, iyi öğretmenlerle gerçekten kısa sürede ileri düzeye geçtik. İşimiz gücümüz ingilizceydi. BluePrintler, Discovery'ler... O zaman doğru düzgün çalışmayan dil labaratuarlarında Another Brick in The Wall dinlemeler("Aydın" Hocaya selamlar)İngilizce filmler izlemeler... İyiydik hoşduk. İngilizceyi öğrendik. İyi de örendik.

    Hazırlıktan sonra, fizikti, kimyaydı, biyolojiydi ingilizce devam ettik. Hocalar tabi çok bilmiyor, branş hocası, e sen de mecburi o pahablı kitaplardaki ingilizceyle kalıyorsun. Okuyorsun ama konuşamıyorsun falan. Aklında kalmıyor bir şey, hadi matematik evrensel, arkaplanda kendi dili var onda öğrenilen kalıyor... Doğal bilimler de ise maalesef bir şey kalmıyor.

    Fen lisesi sınavlarıydı derken son sınıfta geriledi ingilizce haliyle. Lise fen lisesi, ÖSS konsantrasyonu falan ingilizce duman. Ha nooldu, büyük kısmı duman oldu. 7 yılın sonunda, topyekün ingilizceden geriye temel düzeyde anlayan, yazan ama konuşamayan bir öğrenci üretmişti bu sistem.

    İnternet çıktı, vs ingilizceyi tekrar kapsamlı hale getirdik, ama bu sefer o güne kadarki şeyler değil, ihtiyacım olan şeyleri öğrendim. Üniversiteye gittik o da "İngilizce İktisat", fakültede bir de Türkçe İktisat var... Neyse bir şekilde yarı İngilizce yarı Türkçe bir eğitim süreci geçti. sınıfın çoğu hazırlık okumuş ama anlamıyordu, adamlarda zaten sözlüğe bakma alışkanlığı yok, anlamıyorsan geç gitsin kafası o ayrı... Allahtan bir kez daha hazırlık okuma hatasına düşmemiştim...
    Neyse okul bitti iş bulma derdi falan; ülkenin iki yüzü bir tarafta TOEFL, ILTS puanı isteyen özel sektör, diğer tarafta da KPSS puanın arayan kamu, hal bu ya, Kamu için girdiğim KPSS'de Türkçe iktisat... Haliyle İktisadı bir kez de Türkçe elden geçirdik...

    Bu eziyetin neticesi ne oldu, karman çorman, saçma sapan bir eğitim geçmişi :)

    Şu an bir kamu bankasındayım, Kpss ile girdim iyi derecede ingilizce bildiğim için dış ülkelerle yapılan işlemlerin idare edildiği bir bölümde çalışıyorum. İşimiz dış ticaret, ama bankacı da sayılmam... İşte böyle arafta devam ediyoruz...

    Neyse, çok boş boğazlık etmeden şöyle bağlayayım. 13 yaşında öğendiğim ingilizce fizik, kimya, biyoloji ızdırabına değmemiş... Hindistan'da ortaokul öğrencilerine yaptırılan logaritma cetveli ezberleme eziyetinden farkı yok.

    Geçenlerde, okumakta geç kaldığım bir kitaba başladım "Oktay Sinanoğlu- Bye Bye Türkçe" daha 54. sayfadayım ama temelde bizi anlatıyor, bize bu eğitim sistemi yanlış şeyleri öğretti. Tam da olmadı... Kitabı bitirince ben de görüşlerimi yazarım.

    Ya hocam kusura bakmayın, çok uzun oldu, sanki benim günlüğüm... Ya ayıp oldu biraz, böyle yorum olmaz :)

    YanıtlaSil
  2. Bence konuyla ilgili olarak "Bilgisayar oyunlarının yabancı dil öğrenmeye katkısı" başlıklı bir araştırma yapılmalı, ve bu araştırma yurdumdaki her ebeveyne inceletilmeli. Öğrenim hayatım boyunca gördüğüm tüm İngilizce derslerinin öğreticiliği bir yana bilgisayar oyunlarının ki bir yana. Bazen bir çocuk için bilgisayar oyunundaki sonraki bölümü görebilmek, bunun için geçen konuşmalar üzerine kafa yormak, çocuğa yabancı dil adına çok büyük bir katkı yapabiliyor.
    E böyle bir proje ortaya çıkarsa ders kitabı da http://en.wikipedia.org/wiki/Fallout_(video_game) bu olur heralde :)

    YanıtlaSil
  3. Tüm öğrenimini Türkçe olarak yapmış ve iyi derecede İngilizce bilen biri olarak Zeki'nin de bahsettiği gibi dersleri yabancı dil ile yapmanın dil öğrenimine pek bir faydası olduğunu düşünmüyorum zaten Dünya'da dil öğreteceğiz diye öğretimini kurban eden başka bir devlet var mıdır merak etmekteyim. İki yanlışın bir doğru etmediğini bilen insanların olduğunu görmek güzel. Öğretimin yabancı dilde yapılmamasını savunduğum her zaman "ama yabancı dil çok faydalı bir şey" cevabını almaktan (Özellikle bu faydaları zaten fazlaca kullandığı düşünen biri olarak) gına gelmişti

    YanıtlaSil
  4. Merhabalar,
    "Arapça" konusu, bence, başka bir dilin müfredata girebilmesi için gereken ortama "yumuşak geçiş" düşüncesinin sonucudur.
    Keşke, Cumhuriyetin kurulması ile birlikte şunu demiş olsaydı büyüklerimiz: "Kardeşim, her ülkenin bir resmi dili var, olmak zorunda; bu da ortak dil olarak bütün vatandaşların anlaşabilmesi, hukukun, tıbbın, ... vs. bütün alanlarda bir şeyler yapabilme, hizmet alıp verebilme gereğidir; bizim de bu manada ortak ve resmi dilimiz Türkçedir. Amma, isteyen kendi dilini de eğitimde kullansın, sonuçta resmi dili de konuşmak durumunda olduğunu unutmadan."
    Bu veya buna benzer bir tedbirle bütün dillere böyle bir imkan tanınsaydı,
    şimdi Necdet Bey, "Bu coğrafyada yaşayıp bir cümle Arapça, Kürtçe, Lazca veya Ermenice bilmemek çok zoruma gidiyor" demeyecekti;
    Şimdi, "yumuşak geçiş" yapma çabaları da, "birinin isteğini yerine getireceğim diye, diğerini küstürme riski" de olmayacaktı.
    ve diğer bazı sıkıntılar için bahane olmayacaktı, dil konusu.
    Ben, ortaokul 1. sınıfta, Hocanın istediği gibi "kağıt" diyemediğim için dayak yemeyecektim (Gerçekten çok sevdiğim bir hocaydı, hala da görüp elini öpmek istiyorum, sonradan kendisi de çok pişman olduğunu bir şekilde gösterdi ama, o gün yediğim dayak aklımdan çıkmıyor).

    YanıtlaSil

Ayı Dağı - Andrew Krivak

Duvar'da dünyada tek sağ kalan kadının hikayesini okuduktan sonra Ayı Dağı'nda (dünyaya her ne olduysa artık) hayatta kalan iki kişi...