Bütün ömrüm boyunca ölenin ardından yapılan merasimleri gereksiz gördüm. Biri bu dünyadan göçüp gittikten sonra onu toprağa gömmek için insanların bir araya gelmesi, ardından ölü evine gelmeleri, orada bir şeyler yiyip içmeleri işlevsiz olduğu kadar da anlamsız işler gibi geldi hep bana. Hele ölenin yakınlarının mezarın içine girmeleri ve ölen yakınlarını kefeniyle birlikte elleriyle toprağa bırakmaları onlara eziyet gelen işler gibi göründü uzaktan. Yakınını kaybetmenin acısı içinde olanların taziye ziyaretleri ile uğraşması da katlanılmaz ve gereksiz görevler gibiydi.
Cenaze törenlerinin ölenler için yapıldığını, ziyarete gelenlerle ilgilenmenin onlarla ilgili bir iş olduğunu düşününce gerçekten de böyle düşünmek kaçınılmaz. Burada elbette kitlesel törenlere dönüşen cenazelerden bahsetmiyorum, onların bütün olayı bambaşka. Bahsettiğim cenazeler camilerin, kiliselerin avlularından kalkan sıradan halkın cenazeleri.
Çok yakında anladım ki bu törenler aslında geride kalanlar için yapılıyormuş. İnsanın bir yakınını kaybetmesi hem kabullenmesi, hem de anlaması çok zor bir şey. Bunu haber aldığı ilk an insan yüreğinin gerçekten yandığını hissediyor. Tarifi öyle zor bir acı ki, insan değil bütün ömrünü bu acıyla geçirmek, kısa vadede bir zamanı bile bu yoğunlukta bir acıyla geçiremez. İlk anda hissedilen bu yüksek yoğunluklu acı, saatler içinde yerini yapılacak işlerin telaşının da araya girmesiyle insanı suçlu hissettirecek kadar yoğunluğunu kaybediyor. İlk anda konuşamayacak, hatta başka bir şey düşünemeyecek kadar insanı bastıran bu acı altındayken gelen telefonlarla, arkadaşlarla, akrabalarla ilgilenirken insan istese de (elbette acıyı kimse istemez ama) acının bu yoğunlukta kalması imkanı olmuyor. Bu süreçte yapayalnız olmak tahminim çok daha yıkıcı olur. İnsanların da uzaktan tanıdıkları, bazen tanımadıkları insanların bile cenazelerine gitmeleri geleneğinin ölenin yakınlarını tek başına bırakmamak niyetiyle olması gerekir.
Öleni artık bir daha göremeyecek olanların onun nereye gittiğini, ona ne olduğunu kavramsal olarak bilmesi o zamanda çok az işe yarayan bir bilgi oluyor maalesef. İnsanın yakınını eliyle toprağa bırakması tarifi zor bir süreç olsa da bunu yapmak, yapan birini görmek, hatta kürekle üzerine toprak atmak onun artık geri gelmeyeceğine, size sarılmayacağına tamamen inanmanızı sağlıyor.
Sonradan ziyarete gelen kimsenin başkasının evinde bir şey yemeye, içmeye ihtiyacı olmuyor elbette. Aslında kimse kimseyi teselli edemeyeceğini de biliyor. Zaten ölen birinin nasıl tesellisi olabilir ki? Ziyaretçilerin orada olmasının, gelip sizinle konuşmalarının asıl nedeni acının bu en yoğun döneminde sizi yalnız bırakmamak. Sonrasında acı kendiliğinden bu seviyenin altına düşüyor. O seviyede acıyla yaşayamaz zaten insan.
Bazen bir yazıyı bağlamak zor oluyor; bana gereksiz görünen cenaze törenlerinin böyle bir işlevi olduğunu anladım bu yaşımda diyerek bitireyim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var
İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...
-
Bu yıl kabul edilen bizim çocuklar: Ahmet Göksu - Native Graphics Backend for FreeType Demos on macOS Ali Haydar - Implementation of a g-k ...
-
Bu yıl kabul edilen bizim çocuklar: Bora Sabuncu - Remote Control Emre Çelikten - Web Data Collection for Language Modeling Gökçen Eras...
-
İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder